Mithat Alam Film Merkezi’nin her yıl düzenlediği Yeni Türkiye Sineması film gösterimleri ve panelinde bu yıl da her yıl olduğu gibi senenin festivallerde öne çıkan filmleri yer aldı. Altyazı dergisi yazarı Berke Göl’ün moderatörlüğünü yaptığı panele Serkan Acar (Aşk ve Devrim), Hasan Tolga Polat (Güzel Günler Göreceğiz), Çiğdem Vitrinel (Geriye Kalan) ve Tayfur Aydın (İz/Reç) konuşmacı olarak katıldı.
Yönetmenler panele ilk filmlerini yapmaya götüren süreci anlatarak başladılar. Çiğdem Vitrinel İstanbul Üniversitesi tiyatro topluluğuna katılmasının kendisi için sanatla tanışma dönemi olduğunu, sonrasında ise İstanbul Film Festivali ve TRT programlarının eğitici olduğunu belirtti. Eskişehir’de sinema-tv okuduğunu ancak bu alanda okumaktan memnun olmadığını söyleyen Vitrinel, sinemayı bir meslek olarak algılamanın hevesini öldürdüğünü söyledi. Mezun olduktan sonra sinemayı tekrar sevdiğini aktaran Vitrinel, bir süre sinemadan uzaklaşması nedeniyle mezuniyetten 10-15 yıl sonra ilk filmi çektiğini belirtti. Film yapmaya başlamasında etken olarak, her ne kadar kendisi kadın yönetmen olarak anılmak istemese de Yeşim Ustaoğlu’nun kadın olarak yaptığı sinemanın kendisini etkilediğini vurguladı.
Hasan Tolga Pulat ise 9 Eylül Üniversitesi’nde farklı sinema akımlarına ilgi duyan bir arkadaş grubu olarak bir şeyler üretmeleri gerektiğini düşündüklerini, sinema dergileri, radyo programları ve kısa filmlerden sonra Karşılaşmalar adında uzun metraj film çektiklerini belirtti. Daha sonra İstanbul’a gelip sinema sektöründe çalışan herkes gibi asistanlık yaparak işe başladıklarını belirten Pulat, bu süreci aşabilmek için karşılaşmalar filmini revize ederek Güzel Günler Göreceğiz filmini çektiklerini belirtti. “Antalya Film Festivali’nde yarışmak ya da oraya katılmış olmak bile iyiydi” diyen Pulat, ödül alınca filmi yaptıkları iki yıllık süre hakkında iyi şeyler düşünmeye başladıklarını aktardı.
İstanbul Üniversitesi’nde psikoloji okuyan ancak öğrenciliği sırasında Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü dergisi Görüntü çevresinde sinemaya adım attığını belirten Serkan Acar, mezuniyetten sonra sesçilik, yönetmen yardımcılığı gibi işlerle sinema sektörüne girdiğini söyledi. Gemide ve Laleli’de Bir Azize filmlerinde yapım amirliği yaparak Yeni Sinemacı’larla tanıştığını belirten Acar, bu çalışmanın yapım süreci açısından öğretici bir süreç olduğunu vurguladı. 2007 yılında Özcan Alper ile birlikte Kuzey Filmi kurup Kültür Bakanlığı desteği sayesinde parasal özgüven kazandıklarını belirterek Sonbahar filmini çektiklerini söyledi.
Tayfur Aydın ise sinema salonunda ilk kez 2006 yılında film izlediğini belirterek söze başladı. 2007 yılında Kazım Öz’ün Bahoz/Fırtına filminde çalıştığı sırada ilk kez seti gördüğünü söyleyen Aydın, amatör bir grupla kısa filmler çektikten sonra uzun metraja geçtiğini belirtti. Yapımcıların amatör oldukları için destek vermediğini belirten Aydın, Kültür Bakanlığı’nın da post prodüksiyon aşamasında destek verdiğini söyledi.
Sinemasal referansları ve etkilendikleri akımlar hakkında konuşan Hasan Tolga Pulat ekip olarak Türk sinemasını ve Amerikan bağımsız sinemasını referans aldıklarını açıkladı. “Seyirciyle iletişim kurabilen hikâye sineması seviyorum” diyen Pulat, soğuk ve entelektüel sinemanın sinema seyircisini soğuttuğunu söyledi. Çiğdem Vitrinel ise başlangıçta Bergman gibi klasiklerden etkilendiğini, daha sonra ise Filmmor gibi festivallerle kadın sinemasıyla tanıştığını söyledi. “Kadın olmanın ekstra bir duyarlılık getirdiğini düşünmüyorum,” diyen Vitrinel kadınlara ekonomik bir sınıf olarak baktığını belirtti. Filmine aşk hikâyesi beklentisiyle gidenlerin ne kadar sevgisiz bir film diye tepki verdiğini belirten Vitrinel, “Ancak ben bir iş ilişkisi anlattım” dedi. Video kuşağında yetiştiğini belirten Serkan Acar ise gerçek anlamıyla sinemayla tanıştığı yılların üniversite yılları olduğunu söyledi. Nazım Hikmet Kültürevinde sinema programları yaptığını söyleyen Acar, o dönem Latin Amerika sinemasından etkilendiğini anlattı. O zamanlar sinemaya bakışımda romantik gerçekçilik denebilecek bir dil tutturduğunu söyleyen Acar, o zamanın filmlerinde bireyi anlatan sinemayı soğuık bulduğunu söyledi. Dünya sinemasını takip ettikçe sinema dilinin de geliştiğini söyleyen Acar, politik figürlerin karikatürize edilmeden anlatılması için, tarihe not düşmek adına bu filmi çektiğini söyledi. Tayfur Aydın ise başka yönetmenlerden çok karşılaştığı bir olayın etkilediğini söyledi. İran sinemasından etkilendiklerini belirten Aydın, kişisel olarak kendilerine dokunan hikâyeler çekmek istediklerini belirtti.
Festivallerle ilgili tartışmalar hakkında görüşü sorulan Hasan Tolga Pulat, “Festival dediğin şeyin tartışılmaya açık olması kaçınılmaz, ancak Altın Portakal Film Festivali’nde bu kadar tartışılmasının nedeni para ödülüydü” cevabını verdi. İnanılmaz kulislerin, dedikoduların döndüğünü belirten Pulat, para ödülünün olmadığı festivallerin daha iyi olduğunu vurguladı. Bu kadar tartışmadan sonra aldığı ödüle de üzüldüğünü söyleyen Pulat, ödül alan bir yönetmen olarak festivallerine sinema seyircisiyle bağ kuramadığını, festivallerin benzer sinemayı desteklediğini belirtti. Para ödülü olmayan festivallerde de benzer olayların ve samimiyetsizliğin yaşandığını belirten Tayfur Aydın, filminin ön elemeyi aşamaması nedeniyle ön jüri ile konuştuğunu, altı kişilik jüriden beşinin filmini beğendiğini söylediğini belirtti. (Kültigin Kağan Akbulut)