Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
16.07.2011 Super 8 80’ler, Çocuklar ve Aksiyon Yiğitalp Ertem

Steven Spielberg’in yapımcı, J.J. Abrams’ın yönetmen olarak arz-ı endam ettiği Super 8 pek çok açıdan “nostalji” kavramıyla anılacak bir film. 1979 yazında küçük ve sıcak bir kasabada cereyan ederken fonunda dönemin film afişleri, çizgi romanlar, walkman ve yeni 8mm Kodak kameralar gibi teknolojik gelişmelere dair muhabbetleri, soğuk savaş tedirginliğini vb. dönemsel özellikleri sıkça yad ediyor. Filmin adını aldığı “super 8” kameralar da, çocukların zombi filmi çekmeleri ve filmdeki aile videolarıyla bu toplamın altını çiziyor. Buna ek olarak, erken dönem Spielberg yapımı kültleşmiş E.T. (1982) ve The Goonies (1985) ile birlikte seksenlerde “maceraya atılan çocuklar” temasını bir alt tür haline getiren Stand by Me (1986) filmlerine de hem içerik hem biçimsel özellikleriyle bir yeniden üretim niteliği taşıyor. Filmde Stand by Me’de olduğu gibi olgunluk döneminden hatırlanan unutulmaz bir çocukluk anısı olmasa da yetişkin seyirci için böyle filmler daima bir geçmiş duygusu barındırıyor. Kısacası çocukluğa, seksenlere, sinema/televizyon/video’da izlenen klâsiklere bir geri dönüşle beraber tam bir pastiş Super 8; fakat bunların üzerinde ne kadar sağlam durduğu tartışılır.

Yakın zamanda annesini bir fabrika kazasında kaybeden Joe, iyi anlaşamadığı polis memuru babasıyla birlikte yaşamaktadır. Yaşadığı travmayla birlikte, kendini evinde modeller ve oyuncu makyajı yapmakla beraber arkadaşlarıyla film çekmeye adar. Abrams’ın çocukluğundan esintiler taşıdığı iddia edilen, arkadaş grubunun başı ve yönetmeni Charles, kundakçı ve teknisyen Cary ve daha arka plândaki iki arkadaşıyla yerel festivale yollamak amacıyla bir zombi filmi üzerinde çalışmaktadırlar. Oldukça profesyonel çalışan ekip, yapım değerini artırma amacıyla bir kadın karakteri oynaması için Alice’den yardım ister. Tren istasyonu çekimleri sırasında yanlarında gerçekleşen müthiş kaza sonucunda kasabada bir gariplikler silsilesi başlar. Çocuklar hem filmlerini bitirmeyi hem de bu gizemi çözmeyi görev haline getirir.

Filmin dramatik yapısı başlangıçta bahsettiğimiz üç film ile oldukça yakından örtüşüyor. Dışarıya kapalı küçük kasabalar, herkesin birbirini tanıdığı, insan ilişkilerinin olumlu ve olumsuz anlamda güçlü şekillerde kurulabilmesine olanak tanırken sınırlarıyla da özellikle çocuklarda büyüklerden gizlice maceraya atılabilecek mekân algısını kurmayı sağlıyor. Aynı zamanda böylesine taşra bölgeleri, kâr amaçlı Hollywood filmlerinin olmazsa olmazı muhafazakâr düşüncenin yeniden üretimi için elverişli yerler. Bu kuruluma rağmen bu alt-türün seksenlerdeki örneklerinde muhalif olarak okunabilecek özellikler de bulunmakta. Spielberg’in kendi yaşantısından devraldığı, Stand by Me’de de göze çarpan yıkık, hatta kayıp ailevi iktidar yapıları, akılcı sosyal ve politik kurallara eleştiri niteliği taşıyor. Super 8’de de babası kendini işine adamış bir polis olan Joe’nun, arkadaşlarıyla birlikte kasabadaki garipliği diğer yetişkinlerden daha iyi bir şekilde çözebileceği ima ediliyor. Tüm teknik ekipmanlarıyla, tanıdıkları bir yaratığı avlamaya çalışan orduya ve polise rağmen düğümü çocuklar -elbette sevgiyle- çözüyor. Bunların yanı sıra, yetişkin erkeklerin kırılmış iktidarı, annelerini kaybetmiş Joe ve Alice’in babalarıyla kopuklukları üzerinden de seyrediyor; katharsis yüklü mutlu sona dek. Eril süper kahraman imgesi ise, yaratığın karanlık mağarasından esas kızı kurtarma macerasıyla baki kalıyor.

Hollywood’un iki binli yıllarda önemli bir figürü olan J. J. Abrams, gizem takıntısıyla biliniyor. Yapımcı ve yönetmen olarak rol aldığı projelerden, TV için hazırladığı Alias, Fringe ve Lost’un yanı sıra sinemada Görevimiz Tehlike III (Mission Impossible III, 2006), Canavar (Cloverfield, 2008) ve Uzay Yolu (Star Trek, 2009) ile pazarlama sürecinden film/dizilerin sonuna kadar sürekli bir beklenti, gizlilik ve merak yaratma amacı var. Bunun beraberinde getirdiği ümitlenmeye ise genellikle pek karşılık verebildiği söylenemez. Super 8’de başarılı bir karakter, mekân ve dönem yaratımı ile başlayan öykü, ilerledikçe klişelere saplanıyor ve hiçbir sürpriz sunmayı başaramadan en bilindik formüllerle sona eriyor. Mutluluk saçan ve tüm çatışmaları temizleyen finalindeki aile, aşk, arkadaşlık temsilleri ve ötekileştirilen yaratıkla kurulan yakınlık çok ani ve inandırıcılıktan uzak, hatta neredeyse bir South Park bölüm sonu ironisi gibi. Abrams ekseninde dönen “yeni Spielberg” tartışmalarını, Abrams’ın daha az yaratıcı, daha fazla ticari başarıya dönük işler yaptığına bağlayarak düşünebiliriz. Çocukluğunda film yaparken “yapım değeri”ne verdiği önemi şu an “satış değeri” üzerinden kurduğu aşikâr.

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - [email protected] Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..