Frankfurt Türk Film Festivali’ne Dair Notlar
HAYAL PERDESİ - Festival 01.11.2013

Frankfurt Türk Film Festivali’ne Dair Notlar

 

Otobüsler, uçaklar, yollar, otel odaları, iyi filmler, kötü filmler, sinema yapanlar, sinema yazanlar… “Festivalde olmak” bizim mesleğin en büyük ayrıcalığıdır, verimlidir de çoğu zaman… Bu kadar seyir ve fikir alışverişini başka bir şekilde yapmanın imkanı yoktur çünkü. Tabii her zaman umduğumuz gibi olmaz. “Film Festivali” diye gittiğim pek çok etkinliğin bir “gezelim görelim” aktivitesinden fazlası olmadığını, organizasyon sahiplerinin sinemayı bilmek bir yana sevmekten dahi yoksun olduğunu ve bambaşka rantlar uğruna yapılmış şeylerin içine düştüğümü fark edip üzüldüğüm zamanlar da oldu. Daha önce yurtdışında yapılan bir film festivaline katılmamıştım. Atatürk Havaalanı’ndan kalkan bilmem kaç sefer sayılı THY uçağında kendime “acaba beni orada ne bekliyor”? sorularını sorup durdum. Bazı “gurbetçi” vatandaşlarımız, ne düşünerek Avrupa’nın finans başkentinde böyle bir etkinlik düzenliyorlardı ki?

 

Kafamdaki kümülüsler havaalanındaki ilk karşılanma anımızdan itibaren dağıldı. Karşımda “hepsi de okumuş çocuklardan” oluşan gönüllü bir festival ekibi buldum. Böylece ilk soru cevabını bulmuş oldu; 3. Jenerasyon Türkler, dedeleri gibi sabah akşam çalışıp, para biriktirip memlekette ev-arsa almanın telaşında değil. Onlar kendi kimliklerini korurken Alman toplumuna ve kültürüne de entegre olmuş vaziyetteler ve kimliklerine uygun bir kültürel arayışa girmişler. Festival direktörü Hüseyin Sıtkı ile yaptığım röportajda kendisinin de bahsettiği gibi; “sinema herkesi birleştirir” diyerek 13 yıl önce bu işe kalkışmışlar ve memleketteki irili-ufaklı tüm film festivallerini gezmiş biri olarak samimiyetle söyleyebilirim ki; bu işi fevkalade bir şekilde başarıyorlar.

 

Alman Jüriye Türk Filmlerini İzlettirmek…

Frankfurt Türk Filmleri Festivali’nin yarışma kısmında yer alan filmler tamamı Almanlardan oluşan bir jüri tarafından değerlendirilmiş bu yıl. Hep söylerim, bizim kendimize ait bir takdir duygumuz yoktur, Yılmaz Güney’i de, Nuri Bilge Ceylan’ı da kutsamamız onların Altın Palmiye’ye uzanışından sonrasına denk gelir. Burada da acaba böyle bir endişe mi hâsıl oldu? diye düşünebilirdim ancak festivalde geçirdiğim süre boyunca anladım ki, asıl dert Türk filmlerini Almanlara izletmek ve onlara bizim toplumumuzu daha iyi gösterebilmek. Almanya’da yaşayan-çalışan her Türk’ün içgüdüsel bir endişesi bu aslında… Bizim gerçekten kim olduğumuzu, nasıl yaşadığımızı anlamalarını bekliyoruz. Bu kadar naif bir endişe aslında Alman jürinin Türk filmlerini izlemesi ve değerlendirmesi… Sonuçlara baktığımızda ise bizi iyi anladıklarını görmek mümkün…

 

 

Alman Film Müzesi

Frankfurt’ta geçirdiğim günler boyunca en büyük kazanımım Alman Film Müzesi’ni gezebilmek oldu. 5 Euro karşılığı girebildiğiniz bu müzeyi, Türkiye’de “film müzesi” kurmak isteyen herkesin gezmesini öneririm. Müze, filmlerin insan ruhuna nasıl sirayet ettiğini göstermek için tasarlanmış. Sadece seyretmek için değil, dokunmak ve kullanabilmek için yaklaşıyorsunuz sergilenen objelerin yanına… Açıkçası yeşil perde önünde dev bir mantis’ten kaçmak ya da bir masaya oturup film kurgusu, ses eşlemesi yapabilmek olağanüstüydü. Ya da sinemanın ilk zamanlarına gidip bir kinetograf göstericisini kendi ellerinizle çalıştırabilmek… Müzede sinema tarihinden unutulmaz objeler de sergileniyor. İsviçreli oyuncu Maximillian Schell’in 1961’de çevirdiği Nuremberg Duruşması (Judgment at Nuremberg) filmi ile kazandığı “En İyi Erkek Oyuncu” Oskar’ı, dahi tasarımcı Giger’in tasarladığı bir Alien kostümü, ilk Yıldız Savaşları filminde kullanılan Darth Vader kasklarından biri ve Alfred Hitchcock’un Kuşlar (The Birds) filminde kullanılan bir “matte painting” tablosu gibi pek çok örnek var.

 

Müzede en beğendiğim kısımlardan biri de sinema tarihinden önemli filmlerin rastlantısal kurgu ile birleştirilerek, izleyicinin yepyeni bir deneyime kavuşturulduğu seyir odası oldu. Ve en çok sevindiğim şey… Burası yalnız bir müze değil, 7’den 70’e bir sürü sinemasever her katı işgal etmişçesine sinemanın evrimsel hazineleriyle ilgileniyor. Yolunuz bir gün Frankfurt’a giderse mutlaka görmeniz gereken bir mekân, Alman Film Müzesi…

 

Frankfurt’ta Kim Film İzler ki?

İlk gün şehri iyice bir tavaf edince düşündüğüm şey bu oldu. Bu kadar güzel bir şehir, hele de sonbaharın tüm o sarı güzelliğiyle sarılmışken, kim film izler ki? Yanılmışım! Filmlerin gösterildiği CineStar sineması her seansta Türkler ve Almanlar tarafından işgal edilmişti. Bir festivalin maket olup olmadığını anlamanın en güzel yoludur bu aynı zamanda… Eğer salon doluysa, festival amacına ulaşmıştır. Yüzlerce insan, karanlık bir salonda ışığın mucizesine hayranlıkla dalarlar. Bu bir modern zaman büyüsü… Kendi çocukluğumdan biliyorum!

 

 

Yeşilçam Yeni Türkiye sinemasına karşı…

Geçenlerde okuduğum bir eleştiri yazısında, festivallerde arzı endam eden Yeşilçam ünlülerinin neden çağırıldığını anlamayan bir paragraf vardı. Cevap basit! Seyirci Türk sinemasını hâlâ Yeşilçam üzerinden, o dönemin star modeli ile tanınmış yüzlerinden hatırlıyor, o insanlara çok kıymet veriyor. Açılış filmi olan Uzun Hikâye’yi izlemeye gittiğimizde oturduğumuz masanın bir ucunda Yeşilçam’ın en güzel kadınlarından ve yetenekli oyuncularından biri olan Hale Soygazi, Frankfurtlularla fotoğraf çektirmekten bitap düşmüşken, bu yılın en önemli filmi olan Sen Aydınlatırsın Geceyi’de oynamış yeni nesil oyunculardan Damla Sönmez kendi yakınındakilerle sohbet ediyordu. Elbette bu bir oyuncunun kıymetini anlamak açısından bir kıstas değildir ancak yeni sinemacılar ve sinema yazarları ne düşünürse düşünsün, seyirci Yeşilçam’ı ve onun yüzlerini seviyor, alkışlıyor. Bizdeki festivallerde de durum aşağı yukarı böyledir, o yüzden “Yeşilçamlılar neden burada”? sorusu pek anlamlı değil, cevabı da çok basit; seyirci öyle istiyor.

 

Eve Dönmek…

Bazen kaçarcasına döndüğüm olmuştur ancak bu kez çok olumlu duygularla ayrıldığım bir festivaldi 13. Frankfurt Türk Film Festivali… Benim için bir ilk olmasının yanı sıra, yapanların ve takip edenlerin gerçekten önemsediği bir etkinliğin içinde olmaktan dolayı çok mutlu oldum. Bu insanlardan biri de Frankfurt Belediye Başkanı Peter Feldmann. O, bu festivali iki toplumu bir araya getirme projesi olarak görüyor ve samimi bir destek veriyor. Film izlemek bir kez daha insanları birleştiriyor. Ayrıca Frankfurt’un herkesin yaşamak istediği bir şehir olduğunu gördüm; eski, yeni, modern, kültürlü, kibar ve keyifli bir şehir. Bir festival ikisini bir arada yapabildiğinde, iyi filmler izletip şehir kendisini de sevdirdiğinde yani, her şey çok güzel oluyor. Festival direktörü Hüseyin Sıtkı Bey ile konuşurken samimi bir çığlık atmıştı; “Frankfurt’a Türk Sinemasını getiriyoruz, bizi ciddiye alın lütfen” diye… Gerçekten öyle yapmak lazım… Küçücük bir bütçe ile harikalar yaratıyorlar, çabaları da çok samimi… Açıkçası başka hiçbir yerde belediye başkanının sözlerini Türkçeye çevirirken duygulanıp gözyaşı döken bir festival çevirmeni görmedim. Yaptığın işe inanmak, bir ideali paylaşmak kadar güzel bir şey olamaz. Anavatanda yaşayan bizlerin eksik tarafıdır bu, orada gördüklerim çok hoşuma gitti.

 

Frankfurt Türk Film Festivali’nin daha büyük hedefleri var, bölgenin sınırları dışına açıp, Almanya’nın genelinde çok büyük bir festival olması, uluslararası bir film festivali haline gelmesi amaçlanıyor. Balkanlardan hatta Ortadoğu ülkelerinden gelecek filmleri kapsayan, çok daha geniş bir festival haline dönüştürmek gibi düşünceler var. Umarım olur. (Murat Tolga Şen)

Fotoğraflar: Murat Tolga Şen

 

ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - [email protected] Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..