İstanbul Film Festivali’nde I. Dünya Savaşı’nın yüzüncü yıldönümü dolayısıyla hazırlanan “I. Dünya Savaşı Ve Krizdeki Modernite” başlıklı özel bölümde sinema yazarı Rüdiger Suchsland’ın yönettiği Caligari: Korku Sinemaya Geldiğinde (Caligari - Wie der Horror ins Kino kam, 2014) belgeselinin ve Alman sinemasının klasiklerinden Bir Pazar Günü (Menschen am Sonntag, 1929) filminin gösterimi yapıldı. İki film arasında Suchsland ile filmine konu aldığı Dr. Caligari’nin Muayenehanesi (Das Cabinet des Dr. Caligari, 1920) filmi başta olmak üzere o dönemin Almanya’sı üzerine bir söyleşi gerçekleştirildi.
Caligari: Korku Sinemaya Geldiğinde filmi Birinci Dünya Savaşı öncesindeki Alman İmparatorluğunun lağvedilip Weimar Cumhuriyetine giden yolu anlatarak konusuna başlıyor. Alman tarihinin Suchsland’ın deyimiyle bugünkünden daha demokratik ve liberal, ancak bir o kadar da kaotik olan Weimar dönemindeki kültürel arayışlara dair doneler sunuluyor filmde. Fütüristlerden kübistlere, doğacı arayışlardan Bauhaus ekolüne Alman sanatının dönem içindeki tartışmalarını Nietzsche, Freud, Simmel gibi yazarlardan alıntılar yaparak perdeye yansıtıyor. Filmin rehberi de Siegfried Kracauer’in Caligari’den Hitler’e: Alman Sinemasının Psikolojik Tarihi kitabındaki tezleri oluyor. Dr. Caligari’nin Muayenehanesi merkeze alınarak Weimar dönemi dışavurumcu sineması ve Alman toplumunun Hitler iktidarına doğru gidişinin izleri bu filmlerde aranıyor.
On yıldır İstanbul Film Festivali’ni takip ettiğini belirten Rüdiger Suchsland filminin ilk seyirci gösteriminin İstanbul Film Festivali kapsamında yapılmasının kendisi için kıymetli olduğunu belirterek konuşmasına başladı. Sinema yazarı Engin Ertan’ın moderatörlüğünü yaptığı söyleşide Suchsland filmi ve filmdeki tezleri üzerine geniş açıklamalar yaptı. Dr. Caligari’nin Muayenehanesi filminin yakın zamanda restore edildiğini ve bu filmde de restore edilmiş kopyaları kullandıklarını belirtti. Film eleştirmenlerinin dışavurumcu sinema ve dönemin Alman sineması üzerine bilgi sahibi olmadığını fark ettiğini belirten Suchsland, bu konuda yapılmış belgesel olmadığı için filmi çekmeye karar verdiğini söyledi.
1920 yılında ilk gösterimi yapılan Caligari filminin dışavurumcu Alman sinemasının manifestosu olduğunu belirten Suchsland, seyircinin bu filme gösterdiği ilgi nedeniyle Alman sinemasının altın çağının başladığını söyledi. Alman sineması o dönem çok farklı örnekler vermiş olsa da dışavurumcu sinemanın çok etkili olduğunu ve dünya sinema tarihinde edindiği yerin o dönemin karakteristiğinden kaynaklandığını vurguladı.
Weimar dönemi Almanya’sında disiplin ve düzen hâkimken, Caligari filminde bohem bir dünyanın tasvir edildiğini belirten Suchsland, dönemin Alman kültürünün Birinci Dünya Savaşı sonrası toplumun korkularını ve arzularını yansıttığını vurguladı.
Dışavurumculuk konusunda Almanya’da yapılmış en kapsamlı sergide, resim, müzik, edebiyat hatta reklamcılık gibi birçok konunun ele alındığını ve bu tüm bu işlerin merkezine de Dr. Caligari’nin Muayenehanesi filmi yerleştirildiği için Suchsland kendisinin de merkeze Caligari’yi aldığını sözlerine ekledi.
Filmden önce dışavurumcu Alman sineması uzmanı olmadığını, sadece klasikleri izlemiş olduğunu belirten Suchsland bu filmle birlikte birçok filmi izleyip araştırdığını ve bu filmleri dünya kültürünün bir parçası sayıp belgeselini tamamladığını söyledi. (Kültigin Kağan Akbulut)