33. İstanbul Film Festivali’nin, Türk sinemasının son dönem örneklerini izlediğimiz “Türk Sineması 2013-2014” bölümünün yanında bir diğer ilgi çeken bölümü de Türk sinemasının yüzüncü yılı vesilesiyle hazırlanan “Bu İkiliye Dikkat!” bölümü ve bölüme paralel olarak gerçekleştirilen “Türkiye’de Sinemada Neler Oluyor?” panel dizisiydi.
Fatih Özgüven, Engin Ertan, Umut Tümay Arslan, Selim Eyüboğlu ve Azize Tan tarafından oluşturulan (güncel deyişle küratörlüğü yapılan) “Bu İkiliye Dikkat!” bölümüne alınan ve “Ele aldığı temalar cinsiyet rollerinin temsilinden iktidar utkusuna, hâkim gücün simgesi erkeklerden var olma mücadelesi veren kadınlara, kent, köy ve taşra algısından İstanbul’un ve hatta Beyoğlu’nun başlı başına bir sahne olmasına, Kürt meselesinden azınlıklara çok geniş bir yelpazede Türk sinemasında kendilerine yer buluyorlar…” değerlendirmesiyle ikişerli olarak art arda İstanbul Modern Sinema’da gösterimi yapılan filmlere, filmlerin yine ikişerli olarak değerlendirildiği katalog yazıları eşlik ediyordu. Farklı yazarlarca kaleme alınan yazılar filmlerin birlikteliklerine/farklılıklarına vurgu yapıyor ve izleyiş biçimlerini yönlendiriyordu. “Çünkü ele aldığı temalarla yüz yıllık Türkiye sineması, bu ülkenin de bir aynasıdır” diyerek devam eden bölümün sunuş yazısı Türk sinemasını yeniden değerlendirme ihtiyacının bir yansıması olarak birçok soruyu küçük ipuçlarıyla ortaya serpiyordu.
“Türkiye’de Sinemada Neler Oluyor?” panel dizisi ise geçmişin değil bugünün (halen yürürlükte olan ve devamlı değişenin) değerlendirilmesi açısından ayrı bir önem taşıyordu. Fantastik ve korku, politik sinema, sanat sineması, video art, komedi, kitsch ve queer, belgesel yapımı başlıklarının ele alındığı paneller hem sanatçıları hem de araştırmacıları konuşturarak festival boyunca izlediğimiz Türk sineması örneklerini bir nevi masaya yatırdı, öncesi ve sonrasıyla deşifre ettirdi.
“Politik sinemamız ne durumda?” panelinde konuşan Emin Alper akademisyen ve sinema eleştirmeni şapkasıyla politik sinema deyince aklımıza gelen kavramları küçük parçalara ayırdı. Sosyal gerçekçilik ile sosyalist gerçekçilik arasındaki ayrıma ve Türkiye’deki sinema tartışmalarındaki kavram karışıklıklarına değindi. Politik sinema deyince İtalya esintili sosyal gerçekçilik algılamasının dışına nasıl çıkılabileceğine dair sorular ortaya attı. Bu noktada devreye giren Kazım Öz de Kürt sinemacı olarak acıyı anlatma zorunluluğuna ve politik komedi yapma isteğine değindi. “Anlattığı konu mu filmi politik yapar, yoksa filmin formu da politikanın bir parçası mıdır?” sorusuna tam bir cevap bulunamasa da şu an belli kalıplara hapsedilmiş politik film örneklerinin yanında farklı kapılar da açılabileceği gösterildi.
“Sanat sinemamız ne durumda?” panelinde konuşan film eleştirmeni Gözde Onaran sanat sineması örneklerinin doğuşunu İkinci Dünya Savaşı sonrası sanatçıların yeni arayışlarıyla ortaya çıktığını söyleyerek konuşmasına başladı. Nil Kural ise Lütfi Akad, Metin Erksan gibi yönetmenlerin filmleriyle Türkiye’deki sanat sinemasının doğuşuna ve şu an hem dünya festivallerindeki “Türkiye’den sanat filmi” algılamasının sorunlarına hem de bunun Türkiye festivallerindeki yansımalarına değindi.
“Video art ve Türk sineması” paneline de iki video art sanatçısı CANAN ve Zeyno Pekünlü katıldı. Türk sinemasına referans veren, yer yer filmleri kolajlayan işlerinden örnekler veren sanatçılar, Türk sinemasıyla kurdukları kişisel bağ üzerinden değerlendirmelerini yaptılar. “Türkiye’deki video art izleyicisi film festivallerini takip ediyor, peki festival izleyicisi video art ürünlerini takip ediyor mu ya da video art ile sinemanın ilişkisini merak ediyor mu?” diyerek girdiğim panelden olumsuz cevapla çıkmış oldum. Panel dizisinin en az dinleyicisi olan ve en sakin örneği video art paneli oldu. Bu “sinema filmi” izleyicisinin halen belli konulara (video art / çağdaş sanat) çekinceyle yaklaştığını, hatta hiç umursamadığını gösterdi.
“Nelere gülüyoruz?” başlıklı panelde de YolYordam/Bant Mag Sinema programlarını izlediğimiz sinema yazarı Melikşah Altuntaş ve festivalin öne çıkan filmlerinden İtirazım Var’ın yönetmeni Onur Ünlü katıldı. Kendi mizah anlayışlarını ve komedi işi yapma biçimlerini anlatan ikili, aynı zamanda bol gişe getiren komedi filmlerinin formülleri üzerine de konuştular. Yer yer Recep İvedik / Şahan Gökbakar ve seyirci ilgisi çözümlemesine dönüşen panel yeni ve kaliteli bir mizah arayışının acilen beklendiğini tekrar hatırlatmış oldu.
“Türk sinemasında kitsch ve queer” panelinde de akademisyen Selim Eyüboğlu Yılmaz Güney’in Arkadaş (1974) filmini kitsch ve camp kavramı üzerinden değerlendirdi. Yönetmen Aykan Safoğlu da kitsch, camp ve queer kavramlarının tarihsel süreçlerini ve sanattaki yansımalarını anlattı. Türkiye’den Bülent Ersoy, Ajda Pekkan ve Yıldız Tilbe gibi isimlerle kavramların bugünkü anlamları konuşuldu. LGBT karakterli film değil de bir estetik biçimi olarak “queer”in estetik ve politik anlamları tartışıldı.
İstanbul Film Festivali’nin Türk sinemasının yüzüncü yılı vesilesiyle hazırladığı film gösterimleri ve paneller aslında var olmayan “yüzüncü yıl kutlamalarımız” için önemli boşlukları dolduruyordu. Yıl boyunca konuşacağımız Türk sineması tarihine muhtemeldir ki en yenilikçi bakış atıldı ve ilerideki tartışmalar için verimli doneler sunulmuş oldu. Festivallerde çekinceyle yaklaşılan ve festival izleyicisinin pek yanaşmayacağını düşündüğümüz “eski filmleri belirli bir konsept, küratörlük altında yeniden gösterme” fikrinin ilginç bir şekilde tuttuğunu, “Bu İkiliye Dikkat!” filmlerinin salonu doldurduğunu gördük. Nasıl olsa internetten bulurum kuşağının yanında, filmleri sinemada (yeniden) izleyen ve birlikte okumaya teşne bir izleyici kitlesinin önemini fark ettik. Bunun yanında genç izleyici kitlesinin kalıplaşmış değerlendirmelerin dışına çıkarak Türk sinemasını yorumlayabileceği, ferahlatıcı bir alan oluştu belki de.
Panel dizisi ise bugünün sinemasını ortak paydada/mekânda tartışmak açısından ufuk açıcıydı. Yıl boyunca kendi alanlarında bu konuları tartışan akademisyenler, film eleştirmenleri, sinema öğrencileri ve seyirciler aynı salona girip fikirlerini çarpıştırdılar. Her panelde söz alıp tanımlama/isimlendirme isteyen (Hangisi sanat sinemasıdır? Şu mu, bu mu?) seyirciden sinema okuluna yeni başlayan gençlere kadar birçok kişi; küratör Fatih Özgüven, Engin Ertan ve Azize Tan’ın da müdahaleleriyle birçok konuyu açma fırsatı buldu. Yer yer bıktıran konuları tekrar konuştuk. (Niye sanat filmlerinde adamlar yürüyor, yürüyor?) Yer yer de Gözde Onaran’ın sanat sinemasını sıkıca tanımlamaya çalışan seyirciye cevabıyla “Ne gerek var böyle tanımlamalara!” dedik.
Fatih Özgüven’in yazısından (“Konuşma, konuşma!” Radikal gazetesi, 10/04/2014) öğrendiğimiz kadarıyla bu tartışmaların kitap olarak yayımlanması düşünülüyormuş. Yakın zamanlı verim açısından kitabın Türk sinemasını değerlendirirken önemli bir referans kitabı olabileceğini düşünüyorum. Uzun vadede ise kitabı kazıyıp çıkaracak arkeologların 2014 yılında Türk sinemasını tartışma biçimimize bakıp gülümsemelerini umuyorum. (Kültigin Kağan Akbulut)