Metis Yayınları’nın kurucularından Semih Sökmen, Kulis bölümümüzde yayınevlerinden çıkmış ve çıkacak sinema kitapları ile ilgili sorularımızı yanıtladı.
Sinema yayıncılığı serüveniniz nasıl başladı?
Seksenli yılların sonunda Türk sinemasıyla ilgili pek az kitap vardı. Fatih Özgüven’in fikriydi: Onun ciddi yardımıyla Giovanni Scognamillo’nun Türk Sinema Tarihi, 1896-1986 kitabını resimledik ve yayıma hazırladık. Metis edisyonu olan ilk sinema kitabı odur, 1987’de yayımlanmıştır. Bizim kuşağımızın sinemaya hem seyir hem eleştirel ilgisini hazırlayan, kiralık VHS videokasetleri sayesinde 80’li yılların ikinci yarısında, dünya sinemasının çok çeşitli örneklerini görmeye başlamamız oldu. Tabii bir de Sinema Günleri. Filmler, sosyoloji, felsefe gibi başka alanlardan edindiğimiz bilgileri sınayacak, geliştirecek çok zevkli, somut bir konu oluşturmaya başladı. Film, seyretmenin hazzı bir yana, bir sanat yapıtı olarak, dünyayı ve insanı anlamakta, başkalarının deneyimini anlamakta, sanatçıyla yapıt arasındaki ilişkileri anlamakta, aynı edebiyat yapıtlarında olduğu gibi, eşsiz bir imkân sunuyor.
O zamandan bu yana sinema yayıncılığı bakımından neler değişti Metis’te?
Metis’te dört başı mamur, uzmanlaşmış bir sinema yayıncılığı yaptığımızı söyleyemem. Zaten böyle bir arzumuz olmadı. Bizim ilgimizi çeken, sinemanın eleştirel düşünceyi besleme kapasitesiydi. Bu nedenle, anı, söyleşi, senaryo, tarih ve kuram, eleştirel inceleme gibi farklı türlerde sinema kitapları yayımlamış olduğumuz halde koleksiyonun bütün kitaplarındaki temel eksen, düşüncemize, kavrayışımıza ne kattığıdır. Hem sinemanın kendisine başka gözlerle bakabilmek hem de onun üzerinden, onun aracılığıyla dünyaya bakışımızı nasıl zenginleştirebildiğimizdir.
Son olarak Umut Tümay Arslan’ın Bir Kapıdan Geçeceksin isimli çalışması yayınevinizden yayınlandı. Bundan sonra Türk sineması konusundaki çalışmalara ağırlık verme düşüncesi var mı?
Umut Tümay Arslan’ın kitabı çok güzel bir kitap oldu. Bu alanda yapılabilecek olanlar için de bir tür model bence. Şunu demek istiyorum: Eleştiri bir beğeni sorunu değildir. Bir filmi seyreden herkesin bir kanaati olabilir, sever ya da sevmez. Ama eleştiri bir disiplindir. Eleştiri dediğimizde, tarih demiş oluruz, karşılaştırmalı inceleme demiş oluruz, sanat kuramlarından söz açmış oluruz. Günlük yazılı ve görsel medyanın sınırlılığı, yer darlığı karşısında, kitap, eleştirel çalışmalar için daha fazla imkâna sahip. Böyle daha derinlikli, başka disiplinlerle sinemayı irtibatlandıran sinema incelemelerini okumaktan zevk alan okuryazar bir seyirci var artık Türkiye’de. Ayrıca bu tür kitapların seyirci olarak, yönetmen, yaratıcı ve yazar olarak, sosyal ve beşeri bilimciler olarak herkes için geliştirici bir katkısı olacaktır.
Gelecekte sinema üzerine hangi konularda çalışmayı düşünüyorsunuz? Önümüzdeki süreçte basmayı düşündüğünüz sinema kitapları nelerdir? Hem çeviri hem de telif eserler için soralım.
Yakın zamanda yayımlanacak iki kitap var. Serazer Pekerman’ın Film Dilinde Mahrem’i dünya sinemasında kadınlık durumunun ve mekânsallığın temsil edilme biçimlerini örnekler üzerinden ele alıyor. Daniel Frampton’un Filmozofi’si ise, adının da ima ettiği gibi bütünlüklü bir film felsefesi kurmaya çalışıyor. “Filozofi”yi dil ve bilgi sevgisi olarak alırsak, “Filmozofi”yi de sinema sevgisinden hareketle film düşüncesini, film ile düşünmeyi kuramlaştırma çabası olarak alabiliriz.
(Aybala Hilâl Yüksel - Sema Karaca)