Türkiye sinema sektörünün en büyük eksikliklerinden biri olan arşiv sorununa belgeselciler el attı. On beş yıldır belgesel film üretenler için önemli bir platform olan Belgesel Sinemacılar Birliği “Arşivist Dijital Belgesel Kütüphanesi” adını verdikleri projeyle belgesel filmlerin dijital ortamlarda depolanması ve yeni yayın kanallarına kavuşabilmesi adına büyük bir adım atmış oldu. İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen projeyi Belgesel Sinemacılar Birliği Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Özgen ve Proje Koordinatörü Yasin Ali Türkeri ile konuştuk.
Arşivist projesi nasıl doğdu?
Hasan Özgen: Belgesel Sinemacılar Birliği’nin yeni yönetim kurulu olarak genel kurulda kendimize iki tane hedef seçmiştik. Birincisi, belgesel sinemanın toplumsal önemini kurum ve kuruluşlarla yeniden paylaşmak. Belgesel sinema alanında var olan ikiyüzlülüğü teşhir etmek. Bu anlamda da belgesel sinemanın yayın ve dağıtım koşullarını iyileştirmek. İkincisi, bunu yapabilmek için elimizi güçlendirecek bir araç yaratmak ve kamuoyunun ilgisini bu araca çekebilmek. Bu da bir proje geliştirmekle mümkündü ve İstanbul Kalkınma Ajansı’nın yeni teknoloji projelerine destek veren programına katıldık. On genç arkadaşla toplandık ve ne yapabiliriz diye tartıştık. Sonunda da Arşivist diye bir model doğdu. Çok kabaca amacımız, Türkiye’deki hafıza dağınıklığını belgesel sinemacılar olarak kendi ürünlerimizde toparlayabilmek ve bir dijital hafıza merkezi oluşturabilmekti. Projeyi yaptığımızda çok katmanlı ve sürdürülebilir bir proje olduğunu gördük. İstanbul Kalkınma Ajansı’na ilk projemizi, var olan arşivimizi toparlamak üzere verdik. Projeye Arşivist Dijital Belgesel Kütüphanesi adını verdik. Oldukça ilgi gördü ve bize düşen kaynağı sağladılar. Şu anda alt yapımız hazır ve ilk elde elimizde birikmiş olan belgeselleri, BSB’nin on beş yıllık birikimi bu, bunlar arasında format birliği sağlayıp belli bir yerde sağlıklı depolama açısından birleştiriyoruz. Yakın zamanda da proje bittiğinde muhtelif çıkışlar yapacağız.
Peki, bu çıkışlar nasıl olacak? İzleyici olarak bizim karşımızda ne olacak?
İki ayaklı bir çıkış olacak. Bizde ne var bilgisi ayrıntılı olarak kamuoyuna sunulacak. Belgesel Sinemacılar Birliği’nde hangi film var, yönetmeni kim, kaç dakika, sinopsisi… yani filmin künyesini oluşturacağız. Açık olarak sitede isteyen bu bilgileri alacak. Diğeri de bu bilgilerin gerekli telif haklarını BSB’de toplayarak, bu filmler telif hakları gözetilerek nasıl tekrar yayınlanır, nasıl seyredilir meselesi olacak. Bu anlamda biz içerik sağlayıcısı haline geldik. Bunun yanında yayın sağlayıcıları var, servis sağlayıcıları var, çok büyük bir değişim var sektörde. Geçtiğimiz günlerde bir özel sektör temsilcileriyle toplantıya gittik. Sayısal yayıncılıkta yeni yönelimleri gördük. Önümüzdeki dönemde de internet bazlı oluşan yeni televizyonlarda filmlerimizi belgeselseverlerle paylaşacağız. Abonelik mi olur, belli bir ücret mi olur bilemiyorum. Meslek birliği olarak bizim amacımız telif haklarını koruyarak bunu yapmak.
Projedeki belgesellerin dağılımı nasıl? BSB üyelerinin belgeselleri mi, yabancı belgeseller mi? Bu projede filmlerin yayımlanması için neler gerekli?
Buradaki depolamayı geniş düşünmek lazım. Korumacı mantığımız daha geniş. Bu sene BSB’nin on beşinci yılı. On beş yıldır belgesel film festivali yapan bir kurumuz. On beş yıl boyunca dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş, bize emanet edilmiş belgeseller var. Ticari olmayan gösterimler için verilmiş bir stok var. İkincisi üyelerimizin filmlerinden oluşmuş stok var. Üçüncü olarak da bu yeni proje için yetki belgesi verilmiş bir stok var. Bu alandaki çıkışları ise muhtelif düşünmek lazım. Birincisi ticari çıkış. Online televizyonculuk olabilir, bu durumda seyretmek isteyenler küçük de olsa bir telif hakkı, yayın bedeli ödeyecek. Ama biz ticari bir kuruluş değiliz. Bu nedenle kamusal alanda yaptığımız küçük, ücretsiz gösterimler de var. Arşivist’in çıkışının bir bölümü de bu olacak. Ücretsiz gösterimler yapacağız. Bir diğer çıkış da uzmanlara yönelik olacak. Belgesel sinema alanında çalışma yapan bir akademisyen buraya gelip film izleme odasında, kopyalama olmadan filmi izleyebilecek. Zaman içinde taşlar yerine oturdukça yeni yöntemler gelişecek.
Bir de Ocak ayında Dijital Belge-Bilgi Yönetimi ve Uygulamaları başlıklı bir panel düzenlediniz. Bu panelin içeriği ve amacı neydi? Arşivist projesiyle bağlantısı nedir?
Arşivist projesi içinde öngördüğümüz iki tane uluslararası panel vardı. Bir tanesini gerçekleştirdik. Amaç şu: Zaman kaybetmemek ve hata yapmamak için dijital arşivcilik konusunda birikmiş deneyimi paylaşmak istedik. İki ayaklı bir çalıştay düzenledik. Sabah oturumunda uluslararası konuklarımız kendi deneyimleri konusunda bize açıklamalar yaptı. Aynı şekilde ulusal bir kurum olsa da uluslararası alanda arşiv düzenleyici bir kurum olduğu için TRT temsilcisi de konuşma yaptı. Öğleden sonra da ulusal deneyim vardı. Sektör açısından dijital kütüphane oluşturulması ne anlam ifade ediyor, onu anlamaya çalıştık. Bir sonuç üretmek için yaptık çalıştayı. Gördüğümüz sonuç şu: Uluslararası alanda örgütlülük bizden ilerde. Sadece arşiv yapmanın yanında arşive bağlı bir pazar yaratmaya da çalışılmış. Buna çok yapışık olarak da ciddi bir telif koruma sistemi getirilmiş. TRT’ye baktığımız zaman aynı zincirleri göremiyoruz. TRT’nin yapısı gereği çalışanlarının bir telif hakkı yok, ancak TRT arşivleme kurumu olarak iki türlü pazar yaratabiliyor. Birincisi bitmiş ürünler. İkincisi TRT’nin stok arşivi. Şunu demeye çalışıyorum: Bir filmi çekerken elde ettiğiniz ürünün tamamını kullanmazsınız. 1’e 10-20 gibi bir çekim oranı vardır. Artık plân denir buna. Bu plânlar tanımlanıp arşive eklenince uluslararası pazara dâhil olur. Böyle bir pazarın var olduğunu gördük ve Arşivist için yeni bir amaç koyduk. Eğer Haziran sonunda öngördüğümüz kısmını gerçekleştirirsek, arkadaşlarımızla ya da üyelerimizle ya da üyemiz olsun olmasın stok shot elinde bulunduran kişilerle yeni bir pazar yaratmayı hedefledik.
Dünyada belgesel alanında bu konudaki örnekler nelerdir?
Dışarıda online izleme, araştırma amaçlı izleme, telifli izleme, stok görüntü satışları kompakt hale gelmiş. Dışarıdakinin bizden farkı şu: Bizde kütüphanecilik tek boyutlu gelişmiş. Yazılı eser üzerinden inşa edilen bir kütüphanecilik var. Ama görsel medya geliştiği zaman buraya müdahale edilmemiş. Oysa dışarıda kütüphanelere gittiğin zaman çok boyutluluk görürsün, yazılı eserler olduğu kadar görsel materyaller de vardır. Hatta bitmiş eserlerin yanında stok görüntüler de vardır. British Museum mesela, adı üstünde bir müzedir ama bir komplekstir. Kütüphanesinden arşivine kadar her şeyi bulursunuz. BBC bir yayın kuruluşudur, çok güzel ürünler elde edilir ama çekilen görüntülerin anlamlı shotları bir araya getirilip stok olarak dünyaya pazarlanır ya da kendileri daha sonra yararlanır. Biz o konuda şanssız bir toplumuz. Mesela bir cumhuriyet arşivimiz yok, oysa cumhuriyet döneminde çok görüntünün çekildiğini, belgelendiğini biliyoruz. Özel bir şanssızlık, o dönemki çekim teknolojisi, 35 mm nitrat tabanlı olduğu için bu filmlerin korunması zor. Bunlar durduğu yerde alev alan filmler ve zamanında müdahale etmediğimiz için bunları kaybettik. Müdahale edecek çok fazla kurumumuz da yoktu. Keşke bu arşivimizin tamamını kurtarsaydık. Çünkü cumhuriyet arşiviniz yoksa cumhuriyet anlayışınız da zayıflar. Sadece yazılı eserlerden elde edilen bir algı eksiktir. Görsel belgelere de bakmak gerekir. Biz belgeselciler şuna inanıyoruz, geleceğe doğru bakmak için geçmişle ilgili birikimin doğru kurulması gerekir. Bu anlamda da arşivcilik hem ulusal hem uluslararası anlamda çok önemli. Ben onlarca Çanakkale Savaşı filmi izledim. Tolga Örnek de bu konuda eleştirilmişti. Ama maalesef karşı tarafın arşivi çok. Çanakkale Savaşı filmi yaptığınız zaman mecburen Alman, İngiliz, Fransız arşivlerine bakacaksınız. Kendi çektiğimiz görselleri, yeni kurulan Ordu Film’in çektiklerini de kaybetmişiz. Ben inanıyorum ki projemiz toplumsal anlamda desteklenirse, şu ana kadar açılmayan arşivler de buraya gelir. Umarım kendimizi kabul ettirebiliriz.
Şu an için elinizdeki filmler nasıl bir dağılım sergiliyor?
On beş yıldır elimizde biriken filmler. Yapım tarihlerine de baktığınız zaman son 20-25 yılın bitmiş eserleri diye özetleyebiliriz. Son 30 yılın Türkiye’si ile ilgili görsel malzeme çıkabilir buradan.
Arşivist şu anki belgesel izleme alışkanlıkları düşünüldüğünde nasıl bir etki yaratabilir?
Biz Arşivist projesiyle belgeseli toplumun gündemine taşıdık. Üzerinde durulması gereken bir kavram haline getirdik. Bu sektörün niş bir alanıyız ama bu sektörden bağımsız değiliz. Sinema sektöründen farklılıklarımız var. Klâsik bir ticari zincir sonucunda oluşmuş bir ürün olarak görmemek gerekir belgeseli. Belgesel büyük paralar getiren bir alan değildir, dünyanın her yerinde böyle bu. Ne yapar belgesel? Belgesel birincisi, içerideki toplumsal alanın inşası için gereklidir. İkincisi, insan gelecek ile ilgili kurgu yapabilen bir varlıktır ve belgesel bir parça buna yarar. Üçüncüsü, belgesel bir kültür üretimidir. Bugün belgesel olarak ürettiğiniz şey belge haline gelip kültürel yapının oluşmasına yardımcı olur.
Toplumsal önemini ticari öneminden öne çıkarmak istiyoruz. Ürünlerimizi dünyaya çıkarabilmek için hem teknik altyapımızı düze çıkarmak hem de sinema anlayışımızı öne çıkarmak gerekir. Bu da gelişmiş insan malzemesi ve kaynakla ilgili. Bu kaynak belgesel sinemadan çok esirgendi. Kültür Bakanlığı’nın sınırlı desteği var, ancak destek politikasının dışında toplumsal duyarlılık yok. Kaynaklar, reklâmlar ve propaganda filmlerine ayrılıyor. Bunun doğru bir şey olduğuna inanmıyoruz. Bu bir anlamda toplumun karnından konuşmasıdır, ancak toplum aklıyla konuşmalı.
Türkiye’de şöyle bir ikiyüzlülük vardı. Entel gözükmek için boş zamanlarınızda ne yaparsınız sorusuna belgesel seyrederim gibi elit bir cevap vermenin anlamı yok. Çünkü belgesel yayımlanmıyor. Özel televizyonlarda belgesel adı altında yayınlanan programların çoğu ya magazin programı ya gezme görme. Belgeselin kendine hedef aldığı eleştirel akıldan nasibini almamış programlar. Onların da yeri var ama en azından kavramları doğru kullanmamız lazım. Bu nedenle belgesel seyrederiz diye yalan söylememek lazım. Biz belgesel seyretmek içi niş noktalar oluşturmaya çalışıyoruz.
Belgesel Sinemacılar Birliği’nin bundan sonraki çalışmaları neler olacak?
BSB bir meslek örgütü. Birinci olarak amacımız telif haklarının ve mesleğin korunması. Bizim diğer meslek birliklerinden farkımız ise bizim bir örgütlenme geçmişimizin olması. Yani meslek birliği olmadan önce de örgütlüydük. Daha genel hedeflerimizi anlatmak gerekirse: Bütün bu koşullara rağmen belgesel yapan ve belgesel yapmak için gelen genç bir kuşak var. Toplum bunu ciddiye almalı. Bu Türkiye için bir şans. Türkiye daha kendini anlatmadı, Türkiye sahip olduğu gerek tarihsel, gerek sosyal, gerek insani değerler açısından dünyaya kendini anlatabilmiş bir ülke değil. Bu anlamda da yeteri kadar tanınmıyor ya da yanlış tanınıyor. Biz bir uygarlık coğrafyasıyız. Yani uygarlık coğrafyası deyince kimsenin aklına Fransa gelmemeli. Burada şovenist bir şey söylemiyorum. Fransa’dan da öğreneceğimiz çok şey var. Ama bir başka insanlık tarihini yazamazsınız. Bu topraklarda yazabilirsiniz. Bu gözle bakmak gerekir. Türkiye iki dile çok sıkıştırıldı son zamanlarda. Birincisi siyasal dil, ikincisi ekonomik dil. Bunun dışında sanat dilinin, bilim dilinin, sinema dilinin öne çıkarılması gerek. Belgeselciler olarak böyle büyük laflar ediyoruz ama bu çok zor değil. Yeter ki belgesele daha çok üretim şansı, yayın şansı tanınsın.
Son on yılda Türkiye’de gelişen belgeselciliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son on beş yıl demek lazım aslında. Ben ikinci kuşak belgeselcilerden sayılırım. Ve kuşak olarak insanla beraber eşyanın filmini yaptık. İkinci kuşak, Süha Arın burada bir simgedir, televizyon yayıncılığının gelişmesine de paralel olarak büyüdü. Birinci kuşak belgeselcilerle beraber kendi coğrafyamızın, değerlerinin keşfiyle uğraştık. Bu nedenle 70’lerden sonra yapılan bizim belgesellerimiz kültür belgeselleri olarak görülebilir, bunda TRT’nin de payı var. Ama 1980 travmasından ve 90’daki dönem eşiğinden sonra Türk belgeselcileri başka şeyler yaptılar. Birincisi inanılmaz bir konu çeşitliliği görülüyor ve eşyadan çok insanın filmini yaptılar. Bu Türkiye için bir kazançtır. Ama insan öykülerine yönelişle beraber toplumsal pay düştü. Yani insanı anlatmak çok kolay sanıldı. Sözlü tarih çalışmaları bence bu işi yanlışa götürdü. İnsanlar tanıktır ama her insan tanık değildir. Bu nedenle belgeden biraz koptuk. İkinci söylemek istediğim de sinemadan koptuk. Bu da kaynaklarla ilgili. İnsan öyküleri bu topraklarda çok çarpıcı. Neyi anlatırsanız anlatın çarpıcı sonuçlar elde edebilirsiniz. Göçmen bir toplum, acı çekmiş bir toplum, gerçeklerin üzeri örtülmüş bir toplum, darbeler yaşamış bir toplum... Perdeyi kaldırdığınızda ele aldığınız konu çok çarpıcı gelebilir. Benim eksikliğini hissettiğim şeyler: Birincisi, gerçekliği tek boyutlu ele almak meselesi, ki çok ciddi bir tehlike. Bu bizi tek boyutlu siyasi sinemaya götürür, o da propaganda filmi olur. İkincisi sinemamız azaldı. Yani sinematografi üzerine düşünmemiz lazım. Bizim işimiz aslında sinema yapmak.
Arşivist projesinin teknik boyutlarını size sormak istiyorum. Birincisi arşivleme kısmı nasıl yapıldı? İkincisi süreç sonunda nelerle karşılaşacağız?
Yasin Ali Türkeri: Arşivist projesinin ağustos ayına kadar sürecek ilk yıllık sürecinde biz daha çok altyapıya önem veriyoruz. HD tabanlı bir kurgu sistemi kurduk buraya. Aynı zamanda dijital betacam okuyucumuz var. En önemlisi çok profesyonel bir arşiv yönetim yazılımımız var. Yaklaşık olarak on bin saatlik bir film depolayacak altyapıya sahibiz, 90 terabaytlık bir server’ımız var. Türkiye’deki birçok ulusal kanalla yarışacak bir depolama alanına sahip olduğumuzu söyleyebilirim. Ama tabii ki alanın çokluğundan çok nasıl kullanacağımız önemli. Biz buraya filmlerin master kopyalarını kaydediyoruz ve filmlerin arşiv, künye bilgilerini oluşturmaya başladık. Bu proje sonunda ne olacak? İstanbul Kalkınma Ajansı’na taahhütte bulunduğumuz üzere 600 filmin dijital ortama aktarılması gerçekleştirilecek. Künye bilgileri de internete aktarılacak. Yani elimizdeki filmlerin bilgilerini, yönetmenlerini, sinopsislerini koyacağız. Oradan filmi seçip izlemek isteyen kişi bize talepte bulunarak gelip burada izleyebilecek. Bu süreç de ağustosta başlayacak. Bir izleme odamız olacak. İzlemek için iyi ekranlı monitörlerimiz olacak.
Belgeseller online izlenebilecek mi?
Onlar projenin ikinci aşaması. İkinci yılda da online’a çıkma ile ilgili altyapımızı hazırlayacağız, yeni filmleri arşive katacağız. Üçüncü yılında da tamamıyla online izlemeye dönüşmesini hedefliyoruz. Ama bunlar adım adım gelişecek. Bunun yanında son bir yıldaki çalışmamızdan bir kitap ve film çıkarmayı düşünüyoruz.
Dünyadaki depolama ve dijital arşivleme örnekleri nasıl işliyor? Arşivist ile diğer örnekleri karşılaştırırsak farklılıklar ve benzerlikler neler?
Yaptığımız panele Avrupa Belgesel Sinemacılar Birliği başkanı aramızdaydı, ayrıca dünyaca ünlü dijital arşivleme firması Mediapeers GmbH şirketinin CEO’su aramızdaydı. Onlardan edindiğimiz bilgilere göre genel olarak aynı teknik altyapıya sahipler. Ancak onlar beta yani deneme sürecinde de olsalar online film izlemeye geçmiş durumdalar. Kirala izle ya da satın al izleme seçenekleri var. Sonuçta kullandığınız yazılım değişebiliyor ancak teknik altyapı aynı. Yalnız yurt dışındakilerin internete çıkış hızları çok daha yüksek, maliyetlerde çok daha düşük. Projenin üçüncü senesini etkileyecek kalemler bunlar. Ama genel olarak aynı sistematik kullanılıyor. Hatta biz Online Film şirketiyle de ortak bir yazılım geliştirmeyi düşünüyoruz. Onlinefilm AG. Alman bağımsız belgeselcilerinin filmlerinin satın alınıp izlenildiği bir platform. Bizim temmuz sonunda yapacağımız bir değerlendirme toplantısı olacak. Bu projenin bir yıllık sürecini anlatacağız. Hepinizi bekleriz.