Okuyucu Eleştrileri
Hayal Perdesi okuyucularından gelen film eleştirileri arasından seçtiklerini bu alanda yayınlıyor. Siz de yazılarınızı hayalperdesi@hayalperdesi.net adresine gönderebilirsiniz.
14.06.2017 Rastgele Balthazar

Acının Ortak Ruhu

Fransız yönetmen Robert Bresson’un filmografisine bakıldığında içerikten ziyade biçime yapılan vurgu ön plana çıkarken, yönetmenin filmlerinde amaçladığı gerçeklik havası aşkın bir üslupla izleyenlere aktarılır. (1) Bresson’un 1966 yapımı Rastgele Balthazar (Au hasard Balthazar) filmine, sanatçının benimsediği biçimden ziyade filmin içeriği doğrultusunda belirli açılardan bakmaya çalışacağım. Bresson, bu filmde Balthazar isimli bir eşek ve ondan pek farklı olmayan yazgısıyla Marie’nin hikâyesini ortak bir paydada iki farklı “oyuncu” üzerinden anlatır. Bu ortak kaderi erk olanın, yoksun-laştırılmış olana tahakkümü olarak görmek mümkündür. Erk’lik hâlini film ekseninde biraz açarsak; Marie ve Balthazar’ın sahibi olmanın eş zamanlı olarak, farklı yönlerden güç sahibi olmak ve merkez hâlini almakla bir olduğunu düşünebiliriz. Marie ve Balthazar’ın veya bir diğer deyişle kadın ve hayvanın merkez dışı, önemsenmeyen ve güçten yoksun bırakılmışlık durumu yönetmenin kamerasında odak noktasıdır. Bu anlamda film boyunca hem kadının hem hayvanın inanç ve arayışın yolculuğunda, benzer bir çizgide ilerlediğini söylemek mümkündür.

Aziz olarak görülen Balthazar’ın doğadan kopuşu, kırdan kente taşınmasıyla başlar. Çocukluk dönemi her ikisi için de huzurla geçen ve özlem duyulan bir anı olarak kalacaktır. Büyümek bir yandan yükümlülüklerini artıracak öte yandan erk sahiplerinin boyunduruğu altına girmelerini hızlandıracaktır. Marie, bu ağır yükü çocukluk aşkı Jacques ile paylaşabileceğini düşünse de fakir babasının gururu aralarında bir mesele olarak kalır. Jacques’ın gidişiyle beraber Balthazar ve Marie’nin yolları da bir süreliğine ayrılır. Marie’ye göre babasının gururu yahut benlik savunusu onun gözünü kör etmiş, acı çekmek sadece mazoşist bir zevke dönüşmemiş, ailenin parçalanmasına da sebep olmuştur. Filmde altı çizilen gurur kavramının, toplumun saygısını kazanmak, onaylanmak ve meşru kılınmak, bir başka deyişle üstünlük veyahut güce tekabül ettiğini kabul edebiliriz. Marie’nin fakir babasının üstüne titrediği şeref olgusu, Marie’nin yanına sığındığı cimri ama zengin adama göre mahvoluşlarının yegâne sebebidir. Toplumun ahlâki kodlarının hâlâ değerli oluşu Marie’nin babasıyla temsil bulurken, bu hasis ama zengin adamın gözünden hayat ve içerisinde şekillenen ilişkiler alışveriş mantığıyla yürür. Onun deyimiyle hayat, kelimelere ihtiyaç duyulmayan bir pazardır. Bu yaşlı ve zengin adam için toplumun saygısını kazanma, onur-landırılma meselesi bir miktar para ve cüretkâr olabilmekten geçerken tüm bunlar ona acısız ve huzurlu bir hayat sağlar. Ölümden söz edilmesine bile tahammülü olmayan zengin adamın aksine Marie hem acı hem mutluluklarını birileriyle paylaşmayı umar. Tıpkı Balthazar’ın sahiplerinden merhamet bulmayı umması gibi.

Filmde üzerinde durulması gereken bir diğer mesele güce sahip olan ve olmayanların acı ve merhamet duygularıyla hem karşıt hem iç içe görüntüleridir. Öyle ki, bir sahnede papazın İncil’den seçtiği “acıların karşılığında merhamet edileceği” kısım adeta dünya yükü altında sıkıntı çeken hem Marie hem de Balthazar’a dolaylı olarak güç verir.

Film boyunca Marie’nin acı ve mutluluğunun somut bir ifadesi olan erkek arkadaşı Gerard özellikle Balthazar ve Marie’ye yaptığı zorbalıklarla bir güç temerküzü hâlini alır. Gerard’ın yaptığı kötülük ve suçların bir cezaya uğramayışı aynı şekilde alkolik Arnold karakterinin mirasa konmasıyla “bilinç-dışı” işlediği suçun veya Balthazar’a gösterdiği muamelenin karşılık bulmayışını sahip olunan bir güç alameti olarak görmek mümkün.

İki güç merkezini ortak paydada buluşturan bir diğer önemli husus ise -bilinci olmadığı kabul edilen- hayvana yani Balthazar’a uyguladıkları “insanlık-dışı” muameledir. Erk-insan ekseninden kurulan bir hiyerarşi ve değerlendirmenin sonucunda akıl ve dil sahiplerinin “bundan yoksun olan veya yoksunlaştırılana” tahakkümü rasyonel akla dayanan modernizmde karşılık bulur. (2) Descartes’ın hayvanları akıl ve ruhtan yoksun yalnız birer mekanizmadan ibaret görmesi Balthazar’ın acılarını yok sayıp yapılan muameleleri meşru kılarken, Marie’nin yaşadıklarının da pek farklı olmayışı erkin yani merkezdeki öznenin güç tekeline sahip oluşuyla açıklanabilir. Marie ve Balthazar’ın yoksunluğundan kazanılan güç ile “şeref” gibi toplumun ahlâki değerlerinde yaşanan dönüşümler üzerinden yönetmenin bir modernizm eleştirisinde bulunduğunu söylemek kulağa çok da anlamsız gelmiyor. Bresson’ın, “modern insanı” kadın ve hayvan üzerinden tartıştığı filmin döngüsel bir şekilde Balthazar’la ve onun dünyaya geldiği kırlarda sona ermesi yönetmenin duruşuna dair bir ipucu olabilir.

(1) Schrader, P. Kutsalın Görüntüsü, Es Yay., İstanbul, 2008.

(2) Nalçaoğlu, H. Kültürel Farkın Yapısökümü, Phoenix Yay., Ankara, 2004.

ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..