Valizlerin kaybolması, uçağı ya da otobüsü kaçırmak, güneşlenirken uyuyakalıp ıstakoza dönmek… Bir tatili en çok hangisi berbat edebilir? Tabii ki köpek balıkları! 20 Haziran’da gösterime girmesinin kırk birinci yılını dolduran Jaws (Steven Spielberg, 1975) “blockbuster” filmlerin ilki olmasıyla da sinema tarihinde çok konuşuldu, konuşulmaya da devam ediyor.
Hikâyeyi hepimiz, filmi izlememiş olanlar dahi, bir şekilde biliyoruz. Yazlıkçıların tatil mekânı Amity adası sahillerinde o yaz dev bir köpek balığı dehşet saçmaktadır. Kayıtlara geçmeyen birkaç ölüm vakasından sonra polis şefi Brody, belediye başkanının yaz turizmini kurtarmak adına çıkardığı engellere rağmen balığın peşine düşmek için ekibini toplar. Böylece sudan korkan Brody, yaşlı ve kaçık bir köpek balığı avcısı Quint, genç ve heyecanlı okyanus bilimci Hooper denize açılır. Edebiyatta “Amerikan Rönesansı” olarak adlandırılan dönemin belirleyici eserlerinden Moby Dick gibi Jaws da, korkutucu bir balık, çılgın bir kaptan ve maceralı bir deniz yolculuğu ile Amerikan sineması için de kilometre taşı olur. Yani, “denizlerdeki korkuyla yüzleşmek” teması Amerika’da rüzgârın yönünü tekrar tekrar değiştirir.
(Yazının tamamını Hayal Perdesi’nin 53. sayısında okuyabilirsiniz.)