Georges Méliès’nin çektiği, sinema tarihinin ilk bilimkurgu -ve üstelik uyarlama- filmi Aya Seyahat (Le voyage dans la lune, 1902)’ten bu yana, insanlığın başka gezegenlere ulaşma ve oradaki yaşam formlarını tanıma arzusu hakkında çok film çekildi. Gezegenimiz evrenden münezzehmişcesine isimlendirdiğimiz “uzaylılar” yeri geldi dostumuz, yeri geldi düşmanımız oldu fakat ne olursa olsun popülaritesini günümüze kadar sürdürdü. Bilinmeyenin cazibesi hem edebiyatta hem de sinemada çokça rağbet göredursun Geliş (Arrival, 2016) uzaylılar hakkındaki edebiyatla sinema işbirliğinin son ürünlerinden. Bilim kurgu yazarı Ted Chiang’ın Hayatının Hikâyesi (Story of Your Life, 1998) adlı kısa öyküsünden uyarlanan film, Eric Heisserer’in senaristliğinde ve Denis Villeneuve’ün yönetmenliğinde beyazperdeye aktarıldı. Hikâye yılların alışkanlığıyla oluşturduğumuz, uzay gemisinden çıkıp “Merhaba Dünyalılar sizi yok etmeye geldik” diyen uzaylı beklentisini yok edip bilimkurgu türünde şimdiden yeni bir sayfa açmışa benziyor.
Geliş, Terrence Malick’in Hayat Ağacı (The Tree of Life, 2011) filmine benzer bir sahneyle açılır ve sinematografide yer yer Malick etkisi kendini göstermeye devam eder. Dünya, bir sabah uyandığında gezegenin semalarında konumlanmış bir düzine uzay gemisiyle karşılaşır. Geliş, hükümetlerin “Bu geliş hayra alamet değil” demesiyle bir anda patlak veren küresel krizin ortasında uzaylılarla iletişim kurabilmek için görevlendirilmiş dilbilimci Loise Banks’in hikâyesini anlatır. Ancak şimdiye kadar izlediğimiz uzay filmlerinin aksine filmin temel meselesi iletişimdir. Otoriteler ne kadar diretse de Loise, uzaylılar hakkında herhangi bir yargıya varmadan önce onları anlamak niyetindedir. Çünkü karşısındaki uzaylıların zihni insan zihninden “biraz” farklıdır. (Betül Durdu)
(Yazının tamamını Hayal Perdesi’nin 57. sayısında okuyabilirsiniz.)