Söyleşi
Kurtuluş Kayalı SÖYLEŞİ:Meltem İşler Sevindi Yerel ile yerli, insanı sadece buraya aitmiş gibi anlatmakla bu kültürün insanı olarak anlatmak arasındaki farkı gösteriyor.
15.11.2017 Türk Sinemasında Yerellik mi Yerlilik mi
7. Malatya Uluslararası Film Festivali, 22-23 Eylül tarihlerinde “Türk Sinemasında Yerel Kodlar” sempozyumuna ev sahipliği yaptı. Konuşmacılardan Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı ile sempozyumun ardından bir araya geldik ve tebliğlerde ele alınan hususları konuştuk. Kayalı ile sohbetimiz Lütfi Akad’dan Nuri Bilge Ceylan’a, Kemal Tahir’den Metin Erksan’a eski ve yeni tartışmalara uzandı. 
 
Akademik birçok çalışmada yer alan yerel-küresel karşıtlığı yerine siz yerlilik-yabancılık karşıtlığını koyuyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
Altmışlarda, hatta önceki dönemlerde olanları anlamak lazım. Türkiye’nin tarihsel gelişim serüveninde, Batı ile kültürel ve iktisadi ilişkiler dönem dönem farklılaşıyor. Tanzimat romanında, Osmanlı son dönem modernleşmesinde Batı’nın iktisadi ve kültürel etkisi eleştirel tarzda yorumlanıyordu. 1838 İngiliz-Osmanlı Serbest Ticaret Anlaşması’nın Türkiye’yi sömürgeleştirdiği düşünülüyordu. Bu 1960-70 kuşağının temel yaklaşım tarzı. Bu yaklaşım, sonraki dönemde Türkiye’nin Batı’ya iktisadi anlamda eklemlenmesiyle kritik biçimde değişti. Kültürel etkiye de belli ölçüde olumlu bakılmaya başlandı. Seksenli yıllarda küreselleşme çerçevesinde bakar oldular.
 
Altmışlarda Türkiye’nin Batı’dan farklı, özgün bir yapısı olduğuna, Türkiye’de temel ve yeni düşünceler üretilebilineceğine dair bir kanaat vardı. Seksenden sonra ise Türk düşüncesi diye bir şeyin olmadığı, Türkiye’de düşünce üretilemeyeceği yaklaşımı hâkimdi. Bunun global çerçevede Batıda yapılabileceği; yine bu toplumun özgün bir toplum değil, Batı toplumları nasılsa öyle bir toplum olduğu şeklinde bir bakış açısı oluştu. Ekonomik açıdan karşılaştırdığımız zaman toplumların birbirine benzediğini söyleyebiliriz. Kültürel açıdan benzerliği o kadar rahat ifade edemezsiniz. Edebiyatın, sinemanın -sanat bir tür yaratıcılık olduğu için- birörnek olduğunu net biçimde söyleyemezsiniz. 
 
Düşüncedeki bu değişim literatüre de sinemaya da yansıdı tabii.
Yusuf Ziya Gökçek “Türkiye’de Sinema Araştırmaları ve Yerlilik/Yerellik” sunumunda, Türkiye’nin düşünce haritasının sinema üzerinde de var olduğunu söyledi. 1979’da ilk defa çıkan Kurgu dergisinde sinema akademisyenlerinin metin yazmadığını burada -ki bu ifadeyi küçümseyici olarak kullanmıyorum- sinemanın alaylı kesiminin yazdığını ve serbest tercümeler yapıldığını ifade etti. Tercüme üzerine insanlar bir şey beyan ediyordu, diyor. Bugünse insanların ayrıntılar üzerinde durmaya başladığını vurguladı. Baktığımız zaman Türk sinema tarihi ile ilgili -ikisi de problemli olan- iki temel kitap var. 1962’de yazılan Nijat Özön’ün kitabında Türk sinemasında altı yönetmen var ve hâlâ onları konuşuyoruz. Diğeri 1973’te yazılan Giovanni Scognamillo’nun kitabı. Gelişim trendine baktığımızda bunlara benzer bir metin yok. Mesela Türkiye tarihinde 1980’den önce Ayrıntı gibi bir yayınevi, Sinecine gibi bir sinema dergisi yok. SineCine’nin yayın kurulunun tamamı ve hatta yazanların hemen hepsi sinema bölümü öğretim üyeleri.
 
Metin Erksan’ın bir sözü var: “Türkiye’de sinema üzerine metin yazanların, yabancı filmler üzerine yazdığı metinler yerli filmler üzerine yazdığı metinlerden çok daha kaliteli.” Niye? Bu metinler tercüme metinler, Batı dergilerinde, kitaplarda çıkıyor ve olduğu gibi tercüme ediliyor. Serbest tercüme bile değil, serbest tercümenin yaratıcı bir tarafı var. Yerli sinema üzerine yazılan metinlere baktığımızda bir şey daha görüyoruz. Bunlar bütün meseleyi teorik planda formüle ediyor ama sinema üzerine bir şey söylemiyor. 
 
Bu globalist yaklaşım Türk sinemasını nasıl etkiledi?
İranlı akademisyen Majid Sheikh Ansari sunumunda önemli bir vurgu yaptı: “İran sineması Batı sinemasından farklı. Bize ne zaman ödül veriyorlar? Biçimsel yenilik yaptığımız zaman.” İran filmlerinin Batı’ya karşı bir şahsiyeti var. Hepsi için söylemesek de Türk filmlerinin Batı’ya karşı bir ezikliği var. İran sinemasının Batı’da birçok başarısı var, Türk sinemasından çok daha fazla. Ansari “Film kültür ve tarihe dayanır.” dedi. Türkiye’ye baktığımızda hem zorunlu şeylerden hem zihniyetten ötürü tarihle ve kültürle bağlantı zayıf. Bunu edebiyatta görmek mümkün, Türkiye’nin temel kültürel değerleriyle beslenmiyor. Kemal Tahir’in, Tanpınar’ın İngilizce veya Fransızca metin yazmalarını düşünmek mümkün mü? Böyle bir şey söz konusu bile olamaz. Ama Elif Şafak yapıyor. TEDA diye bir proje var. Devlet o edebi metinlerin tercüme edilmesi için parayı kendisi veriyor.
 
 
(Söyleşinin tamamını Hayal Perdesi’nin 61. sayısında okuyabilirsiniz.)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - [email protected] Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..