Richard Linklater’ın 1995’te Gün Doğmadan Önce (Before Sunrise) ile başladığı, 2004’teki Günbatımından Önce (Before Sunset) filmiyle de seriye bağladığı Celine ve Jesse’nin öyküsü, şimdi de Geceyarısından Önce (Before Midnight) isimli yapımla bir üçleme halini alıyor.
Hollywood’daki diğer serilerin aksine iki karakteri merkezine alan bu serinin önemli özelliği ise, serinin her filminin arasında neredeyse on yıllık bir periyodun bulunması ve bununla paralel bir şekilde karakterlerin de olgunlaşarak farklı bir noktaya gelmesinde saklı. İlk filmdeki Celine ve Jesse ile ikinci filmdeki ve son filmdeki Celine ve Jesse arasında oldukça fark var. Romantik bir tanışmanın arkasından birlikte olmaya başlayan ikili, yıllar içinde aslında olmak istemedikleri insanlara dönüşerek, bir anlamda “büyümeyi” kabullenerek hayatlarına devam ediyor ve seyirci de bu süreçte onlarla birlikte olgunlaşarak ikilinin ilişkisine farklı bir perspektiften bakma imkânı yakalıyor. Tanışma, beraber yaşama, ayrılma, yeniden beraber yaşama derken, aradan geçen zaman ikili kadar seyirciyi de değiştiriyor. Bu açıdan bakıldığında, bu serinin diğer serilerden farklı bir noktada durduğunu ve sinemayla seyirci arasında özel bir bağ kurduğunu söylemek mümkün.
Serinin son filminde Celine ve Jesse, tatile çıktıkları Yunanistan’da ayrılma noktasına gelip ilişkilerini yeniden gözden geçirirken, ikili arasındaki sorunların –serinin diğer filmlerini merkez alırsak- farklı bir boyut kazandığını gözlemliyoruz. İki karakter de hayatlarının olgunluk dönemlerinde birbirlerini olduğu gibi kabul etse de, bu sefer Jesse’nin Amerika’daki çocuğu Celine ile arasında uzlaşılmaz bir soruna dönüşüyor. Hatırlarsak, ilk iki filmde ilişkiler, karakterler, kadın ve erkeklerin genel karakteristikleri gibi meseleler üzerine tartışan Celine ve Jesse, son filmde hayatlarının geri kalanını garanti altına almak ve büyüttükleri çocukları en iyi şekilde yetiştirebilmek adına çaba sarf ediyor. Dünyaya kendi açılarından bakmak yerine çocukları açısından da bakabilmeye gayret ederek, ilişkilerini de farklı bir boyuta taşıyorlar. Bu da doğal olarak Geceyarısından Önce’yi serinin en olgun ve oturaklı filmi yapıyor.
Filmdeki diyaloglar da ikilinin kimyası da ilk iki filmden daha güçlü ve inandırıcı. Diğer iki film kadın-erkek ilişkisi üzerine romantik ve samimi filmler olurken, son film ise ikili ilişkilerin ötesinde insanların gelişimi ve varoluşsal süreçleri hakkında incelikli dokunuşlarla bezeli ve gerçekçi bir anlatıya dönüşüyor.