2008’de Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü’nden mezun olan Rezan Yeşilbaş, Hüküm (2008) ve Sessiz/Be Deng (2011) adlı kısa filmleriyle çeşitli festivallerde yarıştı. “Kadın Üçlemesi”nin ilk filmi Hüküm yurtiçi ve yurtdışı pek çok festivalde gösterildi ve çeşitli ödüller aldı. Yeşilbaş bir süre CNN Türk televizyonunda belgesel film yapımında çalıştı. Zeki Demirkubuz’un Kıskanmak (2009) filminde yapım sorumlusu olarak görev aldı. Ardından yapımcılığını Hüseyin Karabey’in üstlendiği, altı farklı ülkeden yönetmenin yer aldığı Unutma Beni İstanbul (2010) adlı projede çalıştı. Son olarak yine Zeki Demirkubuz’un yönettiği Yeraltı (2012) filminde yönetmen yardımcılığı görevini üstlendi. Rezan Yeşilbaş, Yeraltı notlarını ve yönetmen yardımcılığı deneyimini bizlerle paylaştı.
Zeki Demirkubuz’la çalışmaya nasıl başladın?
Zeki Demirkubuz’la çalışmaya Kıskanmak filmiyle başladım; orada yapım sorumlusuydum. Ardından post prodüksiyonunda çalıştım. O zamandan beri Zeki Hoca’nın asistanlığını yapıyorum. Yeraltı filmi için de yönetmen yardımcılığı görevini üstlenmemi istedi. Zaten Demirkubuz benim için sadece sette çalıştığım bir yönetmen değil, aynı zamanda bir hoca, bir dost...
Bir film projesi yapım öncesi, yapım ve yapım sonrası olarak üç temel kısma ayrılıyor. Yönetmen yardımcısı olarak bu süreçlerin hangilerinde yer aldın?
Setteki yönetmen yardımcılığı görevinin dışında Yeraltı projesinin her aşamasında yer aldım diyebilirim.
Filmin çekimleri ne kadar sürdü? Setteki iş akışından ve set ortamından biraz bahseder misin?
Çekimlere Ocak 2011’de başladık ve dört buçuk hafta sürdü. Film, Ankara’da, oldukça küçük bir ekiple çekildi. Bu durum insanın hareket kabiliyetini kolaylaştırıyor tabii. Bununla beraber daha sıkı ve yoğun bir çalışmayı da gerektiriyor. Bu çalışmada küçük bir ekibin en etkili şekilde nasıl yönetileceğini de Zeki Hoca’dan öğrenmiş oldum. Demirkubuz gibi senaryoya, teknik ekibe, oyunculuğa en az o işin erbapları kadar hâkim olan bir yönetmenle çalışmak aslında strese de neden oluyor. Her an zihnini uyanık tutmak, senaryoya hâkim olmak, sanatsal yaratıcılığı elden bırakmadan işin matematik kısmını da iyi hesaplamak gerekiyor. Bunlar Zeki Hoca’nın her an yaptığı zihinsel egzersizler; benim, oyuncuların ve diğer ekibin de buna uyum sağlaması icap ediyor.
Yönetmen yardımcısı olarak sette yönetmenle ilişkin nasıl yürüyor?
Bence Zeki Hoca senaryolarını çok iyi bir temele oturtuyor. Senaryo üzerinde çok zaman harcamış olduğundan sette işler kolaylaşıyor. Ancak benzer şekilde yönetmen yardımcısının da senaryoya hâkim olması şart. Biz her çekim gününden önceki akşam program üzerine konuşuyorduk. Ben önerilerimi sunuyordum ve böylece bir sonraki günün plânını yapıyorduk. Genel olarak bir yönetmen yardımcısı diğer ekiple nasıl ilişki kurar bilemiyorum. Ama ben Zeki Hoca’yla olan iletişimimden ötürü ekiple yönetmen arasında köprü olma konusunda daha fazla inisiyatif aldım diyebilirim. Aslına bakarsanız yönetmen yardımcısının zaten biraz daha çözüm odaklı, uzlaşmacı olması gerekli.
Bazı yönetmenler senaryoyu tüm ekibe okutmazlar. Peki, bu konuda Zeki Demirkubuz’un setinde durum nasıl?
İsteyen herkes senaryoyu okuyabiliyordu, böyle bir yasak yoktu. Zaten ne çektiğimizi bilmemiz için ekip olarak senaryoyu okumamızın gerekli olduğu konusunda hemfikirdik.
Filmin dijital olarak çekildiğini biliyoruz. Bu tercihin sebebi nedir? Sırrı Süreyya’nın daha çok tekrara sebep olduğu için bundan şikâyetçi olduğunu okumuştuk. Ortalama kaç tekrarla yapıldı çekimler?
Dijital kamera birçok kolaylık getiriyor tabii. Bu Zeki Hoca için önemliydi şüphesiz. 35 mm’ye göre daha fazla çekim tekrarı yapıldı. Ama bu yine de olmaması gerektiği kadar tekrar edildiği anlamına da gelmiyor; Sırrı Ağabey konuya esprili bir şekilde yaklaşmış.
Yönetmen yardımcısı ne gibi yetilere sahip olmalı sence?
Yönetmen yardımcısının şu niteliklere sahip olması gerekir gibi bir kriter belirleme noktasında olmadığımı düşünüyorum. Sinemanın hangi alanında çalışırsa çalışsın kişinin hem yetenekli hem çalışkan olması gerekiyor kuşkusuz.
İki kısa filmin var; buna bağlı olarak konuşursak yönetmen yardımcılığını yönetmenlik öncesi bir pratik olarak mı görüyorsun? Şimdiye kadar çalıştığın işler kendi filmini yapman yolunda sana ne gibi katkılar sağladı?
Tabii ki nihai amacım kendi filmlerimi çekmek. Zeki Hoca’yla çalışmak da bu anlamda benim için çok iyi bir deneyim. Ben sadece sette bir yönetmen yardımcısı değildim. Kıskanmak’tan bu yana Zeki Hoca ile çalışarak, bir filmin bütün aşamalarını profesyonel bir şekilde öğrenme şansına sahip oldum. Özellikle yapım aşamasını ve teknik aşamaları kastediyorum. Bu kendi filmimi yapmamda bana çok yardımcı olacak bir deneyim. Aynı zamanda bu beceri, başka yönetmenlerin filmlerinin yapım alanında da yer alabilmemi sağladı. Yönetmenlik adına bu iş deneyimlerinin şüphesiz bana katkısı çok. Sadece yönetmen yardımcılığı değil, her ne görevde olursa olsun bulunduğunuz setteki yönetmenin çalışma biçimi size bir bakış açısı kazandırıyor. Bu konuda iki örnek verebilirim: Hüseyin Karabey’in Unutma Beni İstanbul isimli projesinde altı farklı ülkeden yönetmenin çalışma şekillerini görmek bana çok şey kattı. Bir diğeri ise Bilim ve Sanat Vakfı’nda Mecid Mecidi’nin yönetiminde gerçekleşen atölye çalışmasında çekilen kısa filmde oyuncu olarak yer almam; bu da benim için unutulmaz bir deneyimdi.
Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okudun, okulda aldığın eğitimin şu an sektörde yaptığın işe katkısını nasıl değerlendiriyorsun?
Okulun teorik yönden sinemayı anlamak konusunda katkısı olmuştur. Okul aslında sadece verdiği akademik eğitim için değil, orada sinemada anlatacak derdi olan sizin gibi insanlarla karşılaşmayı sağladığı için de önemli. Teorik anlamda ise Hüseyin Ağabey (Karabey)’in bize bir dönem verdiği dersin çok belirleyici olduğunu söyleyebilirim.