Yerli Diziler
Dosya Arşivi
Mayıs-Haziran 2012
Üç Kuşak Üç Yönetmen
24.05.2012 "Kavur’un sineması her şeyi fütursuzca göstermez, aksine saklar.” Burçak Evren

Faruk Kenç

On yedi yıllık Tiyatrocular dönemi ile bu dönemin buyurgan yönetmeninin karşısına çıkıp da Türk sinemasında Geçiş Çağı’nı (1938-1950) başlatan, sinemamızın ilk okullu yönetmenlerinden biri.  Kenç, yalnızca bir dönemi kapatıp yeni bir dönem açmamış, aynı zamanda tiyatrocuların dışında kişilerin de sinemada oyuncu olabileceğini kanıtlayarak başta Belgin Doruk olmak üzere birçok oyuncuyu sinemamıza kazandırmıştır. Taş Parçası, Yılmaz Ali, Çakırcalı Mehmet Efe ve devamı ile daha önceki dönemde denenmemiş birçok türü de deneyerek sinemaya bir dizi yenilikler getirmenin üstesinden gelmiş bir öncü sinemacı ya da  sinemamızda “ustasız usta olma” geleneğinin ilk örneklerinden biridir.

 

Erdoğan Tokatlı

Altmışlı yılların ortalarında ilk filmi Son Kuşlar ile iyi bir çıkış yapıp, sonrasında Yeşilçam’ın bilinen koşullarına tutsak olan, sinema yazarlığından sinemaya geçmiş bir yönetmen. Kemal Tahir’den Orhan Kemal’e, Çetin Altan’dan bir diğerlerine el atmasına karşılık, melodramların tuzağına düşmüş ve bu tuzaktan yaşama savaşı gibi nedenlerden ötürü bir türlü çıkmanın üstesinden gelemeyen harcanmış bir entelektüel. Onun içindir ki hem ilk filmi hem son filmidir Son Kuşlar.  Yeşilçam’ın -kimi zaman işsiz bırakarak- harcadığı, yetenekli ama o oranda da talihsiz yönetmenlerinden biridir Erdoğan Tokatlı.

 

Ömer Kavur

Ömer Kavur’u sinemamızın bilinen anlatım ve anlayış ezberini bozan, ayrıksı ve son derece kendine özgü bir yönetmen olarak tanımlamak sanırım hiç de yanlış olmaz. Belki de kendi iç dünyasının bir dışavurumu olarak da algılayabileceğimiz filmleri, hiçbir zaman alışılmış kodlar  kullanılarak çözümlenemeyeceği gibi, kolay kolay da kendilerini ele vermezler. Onun sineması her şeyi fütursuzca göstermez, tam aksine saklar. Sakladığı oranda da gizemli ama çekici, durağan ama sürükleyici, karanlık ama insanın içine yapılan bir yolculuk gibi de ışıklı olur. Tüm filmlerindeki kahramanlar Çehov’un kendilerine acıyarak yaşayan burjuvaları gibidir. Kişiler hava kabarcıkları çıkararak bilmedikleri bir denizin derinliklerine gömülü gibidirler. Öbürlerinin dinlemediği yalnızca konuşanın dinlediği sözler, az sonra yapayalnız bir dünyanın sessizliği içinde kaybolup gidecek gibi bir izlenim bırakır izleyenin üzerinde. Onun içindir ki Ömer Kavur’un filmlerinde kurduğu dünyanın insanlarına hem tanıdık hem de yabancı kalırız. Bir Zebercet uzaklığı vardır aramızda. Bu uzaklığın aralarını anlamlandırmayı hep izleyene bırakır Kavur. Gizlediği oranda gizemli, sakladığı oranda da kendine özgü dünyaya bizi ortak etmek istemesi bundadır aslında. Yeşilçam’ın bilinen tecimsel sinemasının kalıplarına denk düşen ilk dönem filmlerini saymazsak, Göl ve ardından Anayurt Oteli ile devam ettirdiği sinema serüveninin tüm filmlerinde biraz kendisi vardır gizemin ardında. Hem kendisini ele vermek ister hem saklar. Onun filmlerindeki anlaşılabilirliliğin kodlarını, kendi iç dünyasının ardındaki kapıların arkasında aramaktır en doğrusu. Ama o kapıları hiç açmaz, yalnızca aralar. Loş bir ışıkta görebildiklerimiz kadardır onun dünyası.

 

Burçak Evren - DİĞER YAZILARI
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - [email protected] Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..