Türkiye’de uzun süredir süregelen sorunlardan biri de ana akım sinemanın dışarısında kalan, bağımsız ve “art house” filmlerin kendilerine yeterli derecede salon bulamaması ve seyircilerle buluşamaması. 90’larda majör firmaların denetiminde olan salonlar büyük bütçeli Hollywood filmlerine kapılarını sonuna kadar açarken, yanlarında Alkazar, Beyoğlu, Majestic ve Sinepop gibi görece daha küçük mekânlarda ise küçük bütçeli ve bağımsız filmler kendilerine yer buluyordu. Küçük işletmelerin bu çarka daha fazla dayanamayarak birer birer kapanması, kapanmayanların da büyük zorluklarla ayakta kalmaya çalışması Türkiye’de üretilen ve yurtdışındaki pek çok festivalden ödülle dönen filmlerin vizyona girmesini iyice zorlaştırdı. Biz de bu sorunu tartışmak için, bu sorundan muzdarip olan yönetmenlerin görüşlerini aldık.
Ramin Matin
Kısıtlı bir bütçeyle çekilmesine rağmen geçtiğimiz senenin en orijinal filmlerinden biri olan ve Antalya Altın Portakal’da Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü, Ankara Film Festivali’nde de Umut Veren Yeni Yönetmen ve SİYAD Jürisi Ulusal Uzun Film Ödülü’nü kazanan Canavarlar Sofrası’nın yönetmeni Ramin Matin salon sorunuyla ilgili şunları söyledi:
“Filmin dağıtım sürecinde yaşadığımız en büyük sorun şüphesiz salon bulmak ve tarih almak oldu. Bağımsız filmlerin salon bulaması çok ciddi bir sorun. Yurtdışında ilgi gören filmlerin kendi ülkelerinde gösterilememesi son derece üzücü. Bu filmlerin seyircisi yok deniyor, ancak seyirci filmlere ulaşamazken sonra bu saptama nasıl yapılabilir? Çok kopyalı çıkan filmlerin birçoğunun gişeleri beklentilerin altında kalıyor. Burada ciddi bir dengesizlik var. Dahası bağımsız filmlerin çoğu zaman tanıtım yapacak imkânı olmuyor, ancak kulaktan kulağa dolaşıp belirli bir zaman içerisinde seyirci bulabilir. Bunu da biletin 15-20 lira olduğu salonlarda olması bir hayli zor. Her şeyin ötesinde Kültür Bakanlığı’ndan destek alan filmlerin Türkiye'de vizyona girmesi mecburi sözleşmeye göre, fakat salon bulmak neredeyse imkânsız. Öncellikle Kültür Bakanlığı’nın sinemalara bu tarz filmleri göstermesi için teşvik vermesi gerekir. Bunun ötesinde bütün sinemaların dijital projeksiyona geçebilmesi için bakanlığın yine destek olması gerekir. Belki daha da önemlisi farklı bir programlama modeli benimsemek gerekebilir. Bir filmin vizyonda sadece bir veya iki hafta oynaması yerine her gün tek seans gösterilebilir ama üç ay boyunca. Paris sinemalarında bunun uygulaması çok başarılı bir şekilde yapılıyor. Böylece zamanla film seyircisini buluyor.”
Devamını okumak için tıklayın.