Beyoğlu Sineması, seksenlerin sonunda Beyoğlu’nda sinema salonları kapanırken, bu gidişatın aksine pasajın içinde yeni bir sinema salonu inşa ederek işe başlar. Ana akım filmler göstermek yerine dünya sinemasından örnekleri seyircilerle buluşturmayı amaçlar. Kimse sinemaya bir ömür biçmezken, onlar Beyoğlu’nda kapanan sinemalara aldırmadan kendi inandıkları istikamette ilerler. Yeni Türkiye Sineması’nın önemli mekânlarından biri olan Beyoğlu Sineması’nın müdürü Temel Kerimoğlu’yla hem Beyoğlu Sineması’nın son durumunu hem de genel olarak Türkiye’deki gösterim sorunu üzerine konuştuk.
Yaklaşık beş yıl önce Beyoğlu Sineması kapanmak üzereydi, siz Sadibey.com’da yayımlanan yazınızda Beyoğlu’nu Emek, Alkazar ve Sinepop’un da izleyeceğini söylemiştiniz. Bugün o sinemalar yok ama Beyoğlu hâlâ direniyor. Beyoğlu Sineması’nın son durumu nedir, onunla başlayalım.
Aslında burada esas problem Beyoğlu Sineması’nın değil, bağımsız sinemaların ayakta kalması. Türkiye geneline baktığınız zaman bağımsız sinemalar bir bir kapanıyor. Biz daha önce tekelleşmenin olduğunu gördük. Kültür Bakanlığı senede kırk tane yeni filme destek veriyor, bu eğlence vergilerinden alınarak verilen bir destek ama çekilen filmleri oynayacak sinema bulamayacaklar, dedik. Çünkü AVM’ler doğal olarak ticari filmleri oynuyor, ticari olmayan filmleri oynamıyor. Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim vb. yönetmenlerin filmleri yerine Şahan Gökbakar’ın filmini ya da Kurtlar Vadisi’ni oynuyor. Biz önceden bunu gördüğümüz için Bakanlığa seslendik ve bize de destek verin dedik ama Bakanlık buna kulak vermedi. Bir yandan da dağıtım firmaları tekellere mahkûm, çünkü dağıtım firması bağımsız sinemalara film verirken bunu altı hafta oynayacaksın diyor. Adamın bir tane salonu var, Emek’i düşünün. Filmi iş yapacak diye alıyorsun, altı hafta oynatmak zorundasın ama tek sana vermiyor. Tek sana verse altı hafta dayanabilirsin belki. Beyoğlu’nda Fitaş, Majestic ve Atlas’ta oynuyor, çünkü herkesin filmden “büyük film” diye beklentisi var. Beyoğlu’nda ama öyle bir seyirci kapasitesi yok. Ne oluyor sonra, film daha ikinci haftasında batıyor. Dört hafta o sinemayı pas geçiyorsun ama tekeller ne yapıyor film alırken, diyor ki bir hafta eğer iş yaparsa ikinci hafta oynarım. 1+1 sistemi yani. Niye? Çünkü dağıtımcı firma ona bağlı. O almazsa, bağımsız sinemalardan para kazanamayacak. Sistem buna döndü. Sistem buna dönünce de bağımsız sinemalar teker teker kapanmak zorunda kaldı. Sadece Beyoğlu’nda değil, Kadıköy’de, Ankara’da, Mersin’de, Trabzon’da, Adana’da… Türkiye’nin her yerinde sinemalar kapandı.
Beyoğlu Sineması kurulduğu ilk günden beri daha alternatif ve görece bağımsız filmler gösteriyor ve kuruluş amaçlarından biri de bu zaten. Geçmişten bugüne gelindiğinde, Türkiye’de ana akım dışında kalıp da varlığını korumaya çalışmanın giderek zorlaştığını söyleyebilir miyiz?
Bundan 10-15 sene önce, örnek vereyim Şarküteri (Delicatessen, 1991), Kraliçe Margot (Queen Margot, 1994) ya da Arizona Rüyası (Arizona Dream, 1992) gibi filmler 6-7 kopya çıkardı ve 30-40 bin kişi izlerdi. Ama İstanbul ayağında Bakırköy, Kadıköy, Etiler bir de Beyoğlu oynardı. İki kopya Ankara, iki kopya da İzmir’de oynardı. Sinemacılar da memnun olurdu ama son dönemlerde kültür-sanat ağırlıklı filmlerde de bir gerileme var. Artık sanat filmlerine haftada 400-500 kişi gidiyor. Bunlara gelen yok, zaten bu tip sinemaların kapanmasının en büyük sebeplerinden biri de seyirci. Neden? Filmi korsan DVD’sinden izlersen, internetten indirirsen, sinemaya gitmezsen bu sinemalar da kapanır.
Küçük işletmeler peki bu durumda ayakta kalabilir mi?
Dağıtımcılar kanalıyla ayakta kalabilir. Büyük gruplara film veriyorsan, diğerlerine de verip adaletli davranman lazım. Emek Sineması’nın kapanmasının en büyük sebeplerinden biri de buydu. Emek Sineması gibi 800 kişilik bir sinemaya sen nasıl altı haftalık film dayatıyorsun? Eskiden dağıtımcı firmalar bize film teklif ederlerdi. Haftalık izleyici sayısı beş binin altına düşerse, filmi çıkarırız derdik. Şimdi nerde… Ama dağıtımcı firmalar bağımsız sinemalara dayatmazlarsa bu sinemalar yaşar. Mesela bizde öyle bir şey yok. Biz büyük firmalarla çalışmıyoruz. Filmleri bizim formatımıza göre değil, biz insanlara bir şeyler veren, izledikten sonra akılda yer bırakan filmler oynatıyoruz. Korku ve komedi filmleri bana göre sinema değil. İnsan korkmak için para verir mi?
Söyleşinin devamını derginin 35. sayısından okuyabilirsiniz.