Yerli Diziler
Dosya Arşivi
Mayıs-Haziran 2013
Türkiye'de Dağıtım Sorunu
27.05.2013 Mehmet Soyarslan Söyleşi Barış Saydam

 

Türkiye’de üretilen filmlerin yurtdışındaki görünürlüğü arttıkça dağıtım ve salon sorunu da yeniden gündeme geldi. Filmler yurtdışında gösterildikleri festivallerde ödül almalarına rağmen yurtiçinde sınırlı sayıda salonda ve kısıtlı bir zaman diliminde seyirciyle buluşuyor. Bunun getirdiği handikabı biz de piyasayı en iyi bilen sinema eleştirmenlerinden Ali Ulvi Uyanık ve salon işletmeciliği ve dağıtım konusunda Türkiye’nin en önemli isimlerinden olan Özen Film’in sahibi Mehmet Soyarslan’la konuştuk. 1941 yılından beri sektörde aktif olan bir şirketin başında olan Soyarslan, bizlere Türkiye’de şu an yaşanan salon krizinin perde arkasını, piyasanın işleyişini ve böyle giderse ileride sinemamızı bekleyen vahim tabloyu anlattı.

 

Özellikle 80’li yılların ikinci yarısından itibaren Amerikan majörlerinin “blockbuster” filmlerin dağıtım stratejisinin bir uzantısı olarak Avrupa’daki sinemalara da mali destek verdiği ve ortaklıklar geliştirdiği biliniyor. Bu süreç Türkiye’de nasıl gelişti, majörlerin Türkiye’deki etkinliği nasıl başladı?

 

Türkiye’de hepimizin bildiği bir sistemle sinemacılık, filmcilik yapılagelmekteydi ama Yeşilçam’ın da parlak günleri 1970’li yılların ortalarına doğru birden bire bulutlanmaya başladı. Bu bulutlanmanın çeşitli sebepleri vardı. Bunlardan bir tanesi her şeyden önce eğlence vergilerinin çok yüksek oluşuydu. Eğlence vergilerinin yüksek oluşu (yüzde 42’lere kadar çıkan eğlence vergileri vardı) yerli, özellikle yabancı filmleri çok etkiliyordu. Bir dönem yerli filmlerde düşüktü bu, hatta bir dönem alınmama durumları vardı fakat sonra zaman içerisinde yerli yabancı denmedi. Hatta 1981’de, Toprağın Teri’ni yapmıştık, yüzde 41 mi ne vergi verdik, yani yerli filmidir yapmayın olmadı maalesef. 70’lerin ortasında birden bire ciddi bir kriz yaşandı Türkiye’de, yaşanan krizden dolayı yurt dışına para çıkışı yapılamıyordu. Yapılamayınca biz bankaya yatırıyoruz, bankalarda paralar duruyor, devletlerarası anlaşmalarla seneler geçiyor ödenmiyor. Bu arada bu ödenmeme durumu nedeniyle mesela MGM’in filmlerinin bedelleri ödenemedi, o dönemde Sinevizyon vardı Fox’la çalışıyordu. Ciddi yatırımlar yaptılar ama bu paralar gitmemeye devam edince bu insanlar da film göndermeme gibi bir çalışma içine girdiler derken, onların yardımına bizim Kıbrıs çıkarması yetişti ve Kıbrıs’ta olay olunca Türkiye’ye ciddi bir ambargo koydular. Ambargo neticesinde ne oldu, Türkiye’de yabancı film olarak o dönemde getirilen filmler işte daha sonra Spagetti Western dediğimiz İtalyanların yapmış olduğu filmlerdi. Ama aynı dönemde Amerika da krizdeydi, onu da söyleyeyim. Sonradan Amerika’da çok büyük isim yapacak pek çok yönetmen film yapıyordu ama bu filmler çok pahalıya mal oluyordu. Onun dışında sürekli film yapan stüdyolar başarısızdılar ve para kaybediyorlardı. Yani 1970’li yılların ikinci yarısında işte Jaws (1975), Zelzele (Earthquake, 1974), Yangın Kulesi (The Towering Inferno, 1974) gibi filmler yapılırken, stüdyolardan çıkan diğer filmler çok kötü gidiyordu. Ben hatırlıyorum, 70’lerin başındaydı: Fitaş ve Dünya sinemaları açıktı, Yeni Melek açıktı ve biz Tecavüz (Assault, 1971) diye bir film almıştık. Filmin afişinde bağıran bir kızın ağzı vardı. Hiç tanınmamış bir kadroydu ama o filmin afişi ve tanıtımıyla aynı tarihte Hitchcock’un Aile Oyunu (Family Plot, 1976) diye bir filmi çıkmıştı. Yeni Melek sinemasında diyelim ki 26.000 kişi izledi filmi, hatta hatırlıyorum Yeni Melek’te 26.000 kişi, As sinemasında da 27 mi28 mi ne aldı. Çok ciddi bir rekordu. Ona karşılık Fitaş burada 11.000 kişide kaldı. Şimdi 10.000 kişi bugün için büyük rakam ama o günkü rakamlara göre bunlar 3.000 lira falandı, fiyatlar 3-5 lira. Düşün tabii 10.000 aldığı zaman bir haftada çıkarıp atıyordu filmi sinemalar. Yani demek istediğim Amerikan majörleri umduklarını bulamamaktaydı. O ortam içerisinde toplantılarda konuşuluyordu, rahmetli Zeki Başaran mesela Yangın Kulesi’ni alacaktı, ben bu paraları veremem diyor. Yani kaç yüz bin dolar istiyorlar, böyle bir para Türkiye’den mümkün değil çıkmaz, ne yaparsan yap çıkmayacağı belli artık. O da bırakmaya başlamıştı sinemayı ve kardeşine devretti. Yerli sinemaların birçoğu para kazanamaz oldu. O sırada inşaat sektörü de çok gelişti, inşaat sektörü gelişince onların hepsi müteahhide verildi. Birçok yerli sinema kapandı, bizim gibi yabancı sinema olarak sürdürenler elimizden geleni yapmaya çalışıyorduk, gösterdiğimiz filmler de o dönemde ya Avrupa filmleriydi ya da Çin karate filmleriydi. 75’ten sonra bir de seks ağırlıklı filmler yoğunlaşmaya başladı. Çok seyrek dahi olsa yapılan uluslararası sayılabilecek Avrupa kökenli büyük projeleri de getirdik. Örneğin Kassandra Geçidi (The Cassandra Crossing, 1976), Şark Ekspresinde Cinayet (Murder on the Orient Express, 1974), Nil’de Ölüm (Death on the Nile, 1978), Avcı (The Deer Hunt, 1978), Kıyamet (Apocalypse Now, 1979) gibi… Bunlar önemli ve ciddi filmlerdi. Bu tür filmlerle sinemaseverlerin sinemayla ilişkisini kopartmamaya çalıştık.

 

Devamını okumak için tıklayın.

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - [email protected] Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..