Deliliğin Tarihi’nde Michel Foucault, on altıncı ve on dokuzuncu yüzyıllar arasında Avrupa’da delilerin diğer herkes gibi toplum içinde var olduklarını fakat on dokuzuncu yüzyıldan itibaren toplum ve iktidar için tehlike arz ettikleri için belirli mekânlara -tımarhanelere- hapsedildiklerini anlatır. Aslında bu çözümlemesiyle Foucault, ortaya çıkan yeni bir mekânı tartışmaya açar. Sınırları duvarlar ve teller olan bu mekân, iktidar mekanizmasının nasıl bireyler talep ettiğini göstermesi açısından tersinden bir okuma sağlayacaktır. Ken Kesey Foucault’dan bir yıl sonra, 1962’de yayımladığı One Flew over the Cuckoo’s Nest isimli romanında Foucault ile neredeyse aynı perspektiften bakarak tımarhaneyi ele alır. Yönetmen Milos Forman ise 1975’te, Foucault ve Kesey’in kritiklerini benzer bir bakış açısıyla sinema perdesine taşımaya çalışır.
Tımarhanenin Sınırları
Filmin mekânı olan Eyalet Akıl Hastalıkları Hastanesi’nde, gündelik hayat pratiklerini hiç ses çıkarmadan, itiraz etmeden yaşayan “deliler” için aslında sürpriz yoktur. Bir gün hastaneye Randle Patrick McMurphy isminde bir mahkûm getirilir. McMurphy aslında aklı başında, zeki ve sistemin kendisini nasıl davranırsa deli sayabileceğini keşfedecek ölçüde kurnaz biridir. Zaten mahkûmiyetine binaen tarlada çalışmak istemediği için deli numarası yapmıştır. Hastane başhekimi Dr. Spivey’in önüne gelen rapora göre McMurphy, “uyumsuz, alıngan, saldırgan, çabuk kızan, izin verilmediği hâlde konuşan ve tembel” olması hasebiyle tımarhaneye gönderilmiştir. McMurphy cezasının kalan günlerini burada, çalışmadan rahatça geçirebileceğini hesaplarken tımarhanenin hiç de beklediği gibi bir mekân olmadığını müşahede eder. Tımarhane bir hapishaneden farksızdır, hatta hapishane nisbeten daha iyidir, çünkü orada hiç olmazsa maç izleyebilmektedir. Etrafı tellerle çevrili bu mekânda gardiyanlar da eksik değildir. Film bu noktada mekânla ilgili tartışmasını bir kıyasla ortaya koyar: “Tımarhane hapishaneden daha kötü bir yerse ne tür bir mekândır?”
Zenci yardımcıları ile hemşire Ratched, iktidarın gözünün temsilidir ve temsil başarıyla ifa edilmektedir. Hemşire Ratched tam da Foucault’nun tasvir ettiği gibi şiddet uygulamayan fakat sürekli kontrol eden, gözetleyen, hiçbir şekilde taviz vermeden kuralları uygulayan, bütün bireyleri birer uysal beden formatına sokan otorite rolündedir.
Dev cüsseli koğuş sakini, Kızılderili şef Bromden, hemşire Ratched’i “Big Nurse” (Büyük Hemşire) olarak nitelendirir, zira hemşirenin George Orwell’ın “Big Brother” (Büyük Birader)’ından hiçbir farkı yoktur. “Big Nurse” McMurphy ile diğerlerinin tüm hareketlerini gözetler: Kâh şef Bromden’a basket atmayı öğreten McMurphy’yi izleyerek arz-ı endam eder, kâh banyoda gizlice kumar oynayanları takip ettirip cezalandırarak varlığını hissettirir ve içkinleştirir. Filmin burada tımarhaneyi temsili biçimde iktidarın tecelli ettiği bir yer olarak tasvir etmesi aslında mekânın -tımarhanenin- sınırlarını tartışmak anlamına da gelmektedir. Çünkü mekân olarak tımarhanenin sınırları, iktidarın tasallutuna işaret etmesi yanında “Big Nurse” ve Dr. Spivey gibi sınır koruyucularınınişlevlerini de açık eder.
Ratched’in yardımcılar toplumun ezilmişlerinden, zencilerden seçilmiştir. Hatta bunlardan birinin annesi gözlerinin önünde tecavüze uğramıştır. Bu yüzden hastalara zulmederken ve hemşireye itaat ederken ibadet aşkıyla, intikam duygusuyla davranmaktadır. Karakterlerin seçimi tımarhaneye sistemin yüklediği anlamla doğrudan ilişkilidir, çünkü bu görevi üstlenecek kişiler, cezayı bir intikam aracı olarak kullanmak zorundadır. Daha önce defalarca intihara teşebbüs ettiğini bildikleri kekeme Billy Bibbit’in feveranına karşın yardımcılardan Washington’un onu sırıtarak odaya sürüklemesi, bu noktada, çok anlamlıdır.
İktidarı Yeniden Üretmek
Hemşire Ratched, grup terapisi sırasında başarısız gibi görünür; ne Harding’i ne Bibbit’i konuşturabilir. Hatta Cheswick, Billy Bibbit’in ısrarla konuşturulmak istenmesine itiraz eder gibi olur. Fakat hemşire Ratched aslında amacına ulaşmıştır; bütün hastalarına zayıf yönlerini tekrar tekrar hatırlatarak onlara güçsüz, hasta bireyler olduklarını hissettirir. Hemşire ayrıca “onlar için faydalı” ve sorgulamamalarını istediği ilâçları yüksek sesli müzik eşliğinde, bir ayin havasında verir. Tüm bunların üstüne, dediğini yapmadıkları takdirde başlarına neyin gelebileceğini çok net bir şekilde belirtince Ratched açısından geriye hiçbir zorluk kalmaz. Ne hazindir ki McMurphy, Ratched’in tehditlerinin ne anlama geldiğini biraz geç fark edecek ve bedelini çok ağır ödeyecektir.
Peki, hastalar bu kadar baskıcı, akıl sağlığındaki sapmaları ve travmaları düzeltecek yerde onları daha da umutsuzluğa sevk eden ve toplumdan tecrid etmeyi amaç edinmiş bir mekân olan tımarhaneye nasıl gelirler? McMurphy cevabı bir seansta tesadüfen öğrenecektir: Kendisi dışında sadece şef Bromden ve Taber zorunlu olarak burada kalmaktadır. Billy Bibbit annesinin zoruyla, diğer hastalar ise gönüllü olarak gelmiştir. Geri dönüşü imkânsız derecede kronik hastaları saymak hem gerekli hem gereksizdir. Gereksizdir zira onlar artık hiçbir şekilde birey sayılmamaktadır. Gereklidir zira bir gün diğerleri de onlar gibi olacaktır. Otoriteye şeksiz şekvasız itaat etmeyenler için çözüm hazırdır: Defalarca uygulanan elektroşoklar. Daha asi olanlara lobotomi vahşeti uygulanır. Bu vahşete maruz kalanlar ne yazık ki tımarhanenin artık ebedi misafirleridir.
Hastalar tımarhane ve hemşireden şikâyet ediyorken nasıl olur da gönüllü olarak orada bulunabilirler? Bu dikotomi, McMurphy’ye çok ağır gelir. Anlamlandıramadığı bir şey vardır: Hastalar varlıklarını tımarhaneye teslim ederek hakikatte dışarıdan korunmak, kendilerini güvende hissetmek istemektedir. Bir el -McMurphy-, onlara dışarısının çok güzel olduğunu, deli olmadıklarını göstererek uyuşuk ve uysal bedenlerini harekete geçirmedikçe bu psikozdan kurtulamayacaklardır. Başlangıçta kalan cezasını burada rahatça tamamlamaya niyet eden McMurphy, onları bu psikozdan kurtarmaya soyunacak ve o sorumsuz, tembel, işten kaçan adam büyük bir hamleye kalkışacaktır: İktidara karşı isyana teşvik.
İlk girişimleri kendisi içindir. Çoğunlukla diplomatik ve meydan okumaktan uzaktır: Müziğin sesini kısmak, ilâç içmemek, beyzbol maçlarını seyretmek için diğerlerini oy vermeye ikna etmek, çok ağır olan mermer kütleyi kaçmak için kaldırmayı denemek. Fakat bu girişimlerden sonuç alamayan McMurphy pes etmez. Otobüs kaçırıp arkadaşlarını tekneyle balık tutmaya götüren ve onlara büyük balık tutmanın hazzını yaşatarak becerikli, güçlü birer birey olduklarını gösteren McMurphy yavaş yavaş iktidar için tehlikeli olmaya başlar.
İktidarın Sopası: Tımarhane
Delilerin tekneyle denize açılması sembolik bir anlam taşır: Bu tekne Foucault’nun Deliliğin Tarihi’nde zikrettiği Stultifera Navis’e[1] bir gönderme olarak da okunabilir. Dr. Spivey sahilde mutlu, gururlu ve birey olduğunu hissetmiş “deliler”in dönüşünü hışımla bekler; elinde cetvelle cezaya hazır bir öğretmen gibi.[2] Masasındaki fotoğrafta, elinde büyük bir balıkla gurur içinde poz veren Dr. Spivey, aynı gururu yaşayan “deliler”e karşı kıskançlık duyar ve onları aşağılar. Filmin bu noktasında mekânın cehennemi bir ortama evrilmesinin ciddi işaretleri ortaya çıkar. Mekân, varlık alanı bulmakta zorlanan isyankâr ruhların acı çektiği bir yere dönüşmeye başlar. Başka bir ifadeyle tımarhanenin, yok sayılan ruhların çıkamadıkları bir mekân olduğu vurgusu belirginleşir.
Toplanan doktor heyeti McMurphy’nin deli olmadığına karar verip onu hapse geri gönderecekken “Big Nurse”devreye girer. McMurphy gönderilmez çünkü Ratched onun var olduğu mekânda da iktidar olduğunu kanıtlamak zorundadır. Burada mekânın iktidar ve güçle kurduğu ilişki dikkat çekicidir. “Big Nurse” sınırları belirli bir alanda iktidar olabilmenin hazzını yaşamak, sarsılan otoritesini ikame etmek ister.
McMurphy, hemşire Ratched istemediği müddetçe tımarhaneden asla çıkamayacağının “müjdelenmesi”nden sonra, defalarca kaçma imkânı bulduğu hâlde fedakârca bir duruş sergileyip kaçmayarak tımarhanedekilerin aslında kandırılmış, uyuşturulmuş akıllı bireyler olduklarını anlatmaya çalışır ve bu uğurda kurban edilir. Gösterdiği tüm bu çabalar sadece şef Bromden’a yarar.
İktidar kendisine karşı çıkan tüm mekanizmaları yerle bir etmeyi başarmış, tehditleri diskalifiye etmiştir. Sistem içerisindeki tüm hasta bedenler iyileştirilmek için değil, toplum sağlığını korumak ve iktidarı riske atmamak için tımarhanelere ve hastanelere toplanmış, burada uysallaşma sürecine sokulmuştur. Yanı sıra McMurphy de etkisizleştirilmiş, diğer herkes eski rollerine bürünmüş, şef Bromden ise bir Kızılderilinin ait olduğu yere, tabiata dönmüş, sistem “sopası” tımarhane ile kendini yeniden üretmiştir. Tekerlemede olduğu gibi:
“Vintery, mintery, cutery, corn,
Apple seed and apple thorn,
Wire, briar, limber lock
Three geese in a flock
One flew East
One flew West
And one flew over the cuckoo's nest”[3]
[1] Deliler Gemisi. Sebastian Brant’ın 1494 tarihli hicviyesi. Hieronymus Bosch’un aynı isimde 1500 tarihli bir yağlıboya çalışması vardır. Gregory Norminton bu yağlıboya çalışmasını kitaba uyarlamıştır bkz. Aptallar Gemisi, çev. Sıla Okur (İstanbul: T. İş Bankası Yayınları, 2002). Bu minvaldeki diğer bir çalışma için bkz. Erasmus, Deliliğe Övgü, çev. Çiğdem Dürüşken (İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2009). [2] Foucault, Hapishanenin Doğuşu isimli kitabında okul, hapishane ve tımarhanenin aynı amaca hizmet ettiğini savunur: İktidara. (Discipline and Punish, “Docile Bodies” kısmı, Vintage Books, s. 135-170.) [3] Şef Bromden’a büyükannesinin öğrettiği bir tekerleme. İlk, ikinci ve üçüncü mısra salt tekerlemedir. Sonraki mısralar ise “Sürü içinde üç kaz/Biri doğuya/Biri batıya/Ve biri de guguk kuşunun yuvasına” şeklindedir. “Cuckoo’s nest” aynı zamanda delilerin kapatıldığı mekânı aşağılamak için kullanılan bir ifadedir.