Tarafsız Bölge’nin başında, sis içinde yol bulmaya çalışan rehberin arayış dolu bakışlarının birden duraksayarak kısa süre için kameraya ümitsizce yönelmesi, sinema seyircisine taşıması güç bir şahitlik yükler. Bu sahne filmin adındaki ikiyüzlülüğü vurguladığı gibi seyirciyi taraf olmaya çağırır.
Bir seyirci -adı üstünde- seyretmekten daha fazlasına nasıl dâhil olabilir? Seyrin şehvetinden geriye birkaç resimden başka ne kalır? Godard’ın deyimiyle belki bir dönem sinema, perdenin her iki tarafını da dönüştürebilecek bir gayeye hizmet edebilirdi. Şu an ise sinema -hâlâ ümit varsa da- böyle bir fonksiyondan olabildiğince uzak görünüyor. Kapitalin kalelerine hapsolan sinema ve duyarsızlaşmış, reflekslerini kaybetmiş seyircisi bugün böyle bir motivasyondan azade bir ilişki içinde.
Tıpkı rehberin, o -belki üzerinde durulmayacak kadar- kısa ve ümitsiz bakışı gibi Danis Tanovic’in filmi de sinema ve seyirci ilişkisini tersyüz etmeye çalışır. Bunu da Bosna’daki savaşa dünyanın seyirci kalmasını ima ederek, Birleşmiş Milletler (BM)’in ikiyüzlülüğünü ifşa ederek, sözkonusu seyirci kalma durumunun icracısı hâkim medyanın işgüzarlığını göz önüne getirerek gerçekleştirir. İsmine de atıfla film, özünde tarafsızlık iddiasında bulunan seyircilerin sadece suç ortağı olduklarının, dolayısıyla bir taraf tuttuklarının ve bunun kaçınılmaz olduğunun altını çizer.
Sorgulanan Mekân
Ordularının hatları arasında siperde sıkışıp kalan bir Boşnak (Tchiki) ve bir Sırp (Nino) askerin ironik durumunu anlatan Tarafsız Bölge, taraf olmanın/tarafsızlığın imkânlarını tam da bu aradaki mekândan, “tarafsız bölge”den sonuna kadar yararlanarak sorgular. Tchiki ve Nino’nun tartışmaları, saldırıya veya savunmaya hazır gerilimli duruşları, geçmişe ve tanıdıkları insanlara, bildikleri hayata dair söyleşileri olabildiğince gerçektir. Fazlasıyla gerçek olduğu için de Tanovic’in vizyonu, kimin haklı olduğuyla ilgili bir sonuca varmaktan çok bu çatışmanın absürdün sınırlarında geçtiğini göstermekle bağlantılıdır. Film “fazlasıyla gerçek bu yüzden absürd” olan benzer misallerle örülüdür. Örneğin silahın ve sigaranın tayin ettiği iktidar, kimin haklı olduğunun da belirleyicisidir. Silahı Tchiki eline aldığında Boşnaklar haklı, Nino kapınca Sırplar suçsuzdur.
İronik bir özgöndergesellik ile Tanovic, tarafsız bölgede tarafsız olunamayacağının, zaten olunmadığının, bunu -Nino ve Tchiki arasındaki silah kapma telâşında görüldüğü gibi- her şeyden önce silahların belirlediğinin altını çizer. Ama suç hâlâ orada, Nino ve diğer Sırp asker tarafından yaralı olarak yakalanan Boşnak Tsera (Filip Sovagovic)’nın altındadır. Nino’yla birlikte gelen Sırp tarafından Tsera’nın altına yerleştirilen mayın sözüm ona tarafsız bölgenin tastamam kalbindedir.
Tanovic tarafsız bölgeyi bir sipere taşıyarak tarafsızlık iddiasının zihinlerde bir korunma yeri olarak da tasarlandığını gösterir. Oysa siper, mayınlı bir arazi, ölümcül bir yuvadır. Tarafsız olduğunu iddia eden, mayını seyre dalan çoksa da yaşayanlar dışında onu görebilen yoktur. Seyre dalanların bilmezlikten geldiği, tarafsızlık diye bir şey olmadığı gerçeğini ifşa eder Tanovic: “O mayın ya seni öldürecek ya da sen birinin kanına gireceksin.”
Dünyanın ikiyüzlülüğü
Seyredenlerin en başında “barış” adı altında konumlanan ve tarafsızlık iddiasında bulunan BM güçleri gelir. Can sıkıntısından ne yapacağını bilemeyen BM askerleri kendi bölgelerinde vakit öldürür, üstleri sevgili sekreterleriyle dikkate şayan görevlerini sürdürürken en yakınlarındaki savaşın en uzağında yer alırlar. Bu uzaklık aslında canlara mal olacak yakın bir tarafgirliği saklar.
Tarafsız bölgede tarafsızlık imkânının bulunmadığı üstlerinin tersine savaşı umursayan BM’e bağlı Fransız kökenli askerin işgüzar muhabire söylediği sözlerle açık edilir: “Cinayetleri gördüğün zaman tarafsız kalamazsın. Durdurmak istemezsen taraf tutmuş olursun.” Tanovic’in söylediği de bu yöndedir: “Tarafsız kelimesi mevcut değildir, hiçbir şey yapmamak taraf olmaktır. BM asla bizim [Boşnaklar] için orada olmadı. Sadece “büyük Batılı güçler” imajını korumak için oradaydılar, sorunu çözmeye hiçbir zaman yanaşmadılar. Dilerseniz BM’ye bağlı askerlerin dokuz bin Boşnak sivili katleden Sırplarla olan flörtü hakkında da konuşabilirim.”[1]
Filmde çarpıcı olan BM’e bağlı askerin sözlerindeki açıklık değildir. Asıl çarpıcılık, onu dinleyen ve tüm dünyaya da görüntüyle aktaracak olan muhabirin sözünde yatar: “Harika. Bunu kameraya söyler misin?”
Tanovic’in gün yüzüne çıkardığı bu lapsus hâli Cannes’da ve Oscar’daki jürilere, oradan da dünyaya, filmi seyreden seyircilere kadar uzanır. Rehber hâlâ bize bakar, tarafsız bölgede kalan Tsera ise mayının üstünde ölümü görür, gökyüzünü yaşar. Tarafsız Bölge sadece tarafsızlığın içini boşaltmaz, taraf olmanın ölümcül değerini de hatırlatır.
[1] Joanne Laurier. “Bosnian film: no finger-pointing?”, World Socialist Web Site, http://www.wsws.org/articles/2002/jan2002/noma-j24.shtml.