a) Türkiye’deki film eleştirisi geleneğini değerlendirmeden önce farklı eleştiri türleri arasında bir ayrım yapmakta yarar var. Film eleştirisinin en çok aşina olduğumuz türünü aslında “tanıtım yazıları” (review) oluşturuyor. Genellikle günlük gazetelerde yayınlanan tanıtım yazıları, genel okuyucu kitlesine yönelik olduğundan filmleri tanıtmak, değer biçmek ve öneride bulunmayı amaçlamakta. İzleyicinin filmi önceden izlemediği varsayımına dayalı olarak yazılır. Bir diğer eleştiri türü ise, hedef kitlesi sinema konusunda eğitimli ve bilgili bir kesim olan akademik ya da “kuramsal yazılar”dır. Akademik eleştiri, film metnini çok çeşitli açılardan değerlendirirken, kimi zaman bu metni kuşatan bağlamı da değerlendirir. Bu iki eleştiri türünün arasında ise “eleştirel yazılar” (criticism) yer alır. Eleştirel yazılarda okuyucunun filmi izlememiş dahi olsa, türe, yönetmene ya da incelenen filme yabancı olmadığı varsayılır. Bu nedenle sıradan izleyicinin gözünden kaçabilecek kimi ayrıntılara değinir.
Türkiye’de sinemanın geçmişi kadar eski olan tanıtım yazılarının, 1950’lerde günlük gazetelerin düzenli sinema eleştirilerine yer vermesiyle birlikte geliştiğini söyleyebiliriz. Bu dönem, gerek sinemacıların gerekse eleştirmenlerin sinema dili konusunda kendilerini eğittikleri bir dönemdir. Dönemin bir diğer özelliği de, Salah Birsel ve Tarık Dursun K. gibi edebiyatçıların da katkılarıyla tanıtım yazılarının üslubunda gözlenen zenginliktir. 1960 ve 70’lerde sinema dergileriyle birlikte, eleştirel yazı geleneği de Türkiye’ye girer. Bu tür eleştiri, tanıtım yazılarının gelişimine de katkıda bulunur. 1990’lar ise akademik eleştirinin üniversiteler sayesinde görünürlük kazanmaya başladığı bir dönemdir. Geçmişten bugüne baktığımızda, farklı mecralarda yayınlanan sinema eleştirisinin çeşitlendiğini ve gelişmekte olduğunu görüyoruz. Ancak, andığımız bu üç eleştiri türü içerisinde en yetkin örneklerin eleştiri yazınında verildiği görüşündeyim. Elektronik sinema dergileri ve bloglar, sinema eleştirisi alanında mesafelerin ortadan kalkmasına, yazan ve okuyan açısından erişimin kolaylaşmasına neden oldu. Bu alanda verilen ürünlerin niteliği de belirgin bir biçimde artmakta.
b) Hızlı yaşam tarzı, dünyanın her yerinde hızlı/ayaküstü/abur cubur olarak nitelendirebileceğimiz bir kültür yarattı. Sinema tanıtım yazıları bir ölçüde bu kültürün etkisiyle sanki daha sıradanlaştı ve yavanlaştı. Çalakalem yazılan tanıtım yazıları genellikle filmler hakkında magazinel bilgilerin ötesinde bir şey söylemiyor. Günlük gazetelerin kültür/sinema sayfalarının boyutlarını azaltması da bu türü olumsuz etkileyen etkenlerden. Bu çok boyutlu sorunun bir parçası olarak Türkiye’de tanıtım yazılarının, bazı istisnalar hariç, inandırıcılık çerçevesinde oyunculuğa odaklandığını, biçim, tür, ideoloji gibi veçheleri ıskaladıklarını gözlemlemekteyiz. Tanıtım yazılarının üslubu ise, spor basınını andırır biçimde dikkat çekmeye yönelik klişelerle dolu.
Bu uzun girizgâhın ardından kriterler konusunda gelecek olursak, hiç kuşkusuz her bir eleştiri türünün hedef kitlesine yönelik olarak dayandığı ilkeler farklıdır. Belirli kriterlerden çok, eleştirinin yapması gerekenlerden söz edebiliriz belki de. Örneğin, farklı anlatım tarzlarına (belgesel, deneysel vb.) açık olması; farklı türdeki filmlerin yanı sıra, anaakım dışında kalan örneklere de değinmesi; güncelle sınırlı kalmayıp geçmişe değer vermesi; filmin kendisiyle birlikte içinde yer aldığı bağlamı da dikkate alması gibi... Kısacası, “hızlı” eleştiriye karşı daha “ağır” bir eleştirinin imkânlarını zorlamak gerekiyor.
c) Türkiye’de sinema araştırmaları oldukça genç bir akademik disiplin ve son yirmi yıl içerisinde kurumsallık kazanmaya başladı. Bu nedenle bu alanda verilen ürünlerin gerek nicelik gerekse nitelik yönünden yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Bunda birinci el kaynaklara ulaşımdaki zorluklar, yönteme dair sorunlar gibi çok çeşitli etkenler rol oynamakta. Ancak, son yıllarda bu alanda yetişen akademisyen ve yazarların birikimi dikkate alındığında, yakın vadede sinema araştırmaları konusunda bir sıçramanın yaşanacağını söylemek kehanet olmaz.