Söyleşi
Ümit Ünal SÖYLEŞİ:Aybala Hilâl Yüksel Sofra Sırları yetenekli bir aşçıdan, kusursuz bir seri katile dönüşen Neslihan’ın trajikomik hikâyesini anlatıyor. Malatya Film Festivali’nde seyirci ödülünü kazanan Sofra Sırları, 16 Şubat’ta vizyona girecek. Filmin senaristi ve yönetmeni Ümit Ünal ile hikâyenin nasıl ortaya çıktığını, filmin hazırlık ve çekim süreçlerini, filmografisindeki tematik ortaklıkları ve festival jürilerinin kararlarını konuştuk.
16.02.2018 İyi Filmi Zaman Belirliyor
 
2013 yılında görüştüğümüzde Sultan Mutfakta isimli Londra’da geçen bir senaryoyu Türkiye’ye uyarladığınızdan bahsetmiştiniz. 2017 yılında Sofra Sırları seyirciyle buluştu. Biraz süreçten bahseder misiniz?
 
Sofra Sırları’nın yazdığım ilk versiyonu Londra’da Türklerin yoğun yaşadığı bir mahallede geçiyordu. 2006’da Londra Türk Filmleri Festivali’ni düzenleyen Vedide Kaymak aracılığıyla bir İngiliz yapımcıyla tanıştım ve onunla birlikte senaryoyu orada hayata geçirmeye çalıştık. Filmin yarısından çoğu İngilizce olacaktı, İngiliz oyuncular da yer alacaktı. Yaklaşık iki yıl projenin o hali üzerinde çalıştık ve senaryonun sanırım yedi farklı yazımı çıktı ortaya. Maalesef sonraki aşamalarda projeyi yürütemedik ve o yapımcıyla çalışmayı bıraktık. Yine de filmin Londra versiyonu üzerinde ısrarcı oldum ve buralı yapımcılarla uzun süreli görüşmelerim oldu ama hiçbirinde proje ayağa kalkamadı. Sonunda hikâyeyi Türkiye’ye uyarlamayı ve bu şekilde çekmeyi düşündüm. Yeni bir versiyon yazdım. Derken 2014’te şu anki yapımcılarım ile yollarımız kesişti.  
 
Televizyonların gündüz kuşağı genellikle toplumsal analizlere malzeme olur, bireyde neye karşılık düştüğü geri planda kalır. Neslihan’ın iç dünyası, Türk mutfağının inceliklerinin yanı sıra yemek programlarından kesitlerle betimleniyor. Neslihan karakterini nasıl tasarladınız?
 
Neslihan’ı kapalı bir ortamda, hayal dünyasında yaşayan ve tek tesellisi yemek yapmak olan biri gibi hayal ettim. Kendisini televizyon programlarındaki ünlü aşçılarla özdeşleştiriyor ve hayatındaki her şeyi o dünyadan bakarak tozpembe görüyor. Yıllarca kendisini çok iyi bir kocası, çok güzel bir hayatı olduğuna inandırmış. Ama bu dünya bir gün aniden yıkılıveriyor.  
 
Flaubert, "Madame Bovary benim" demişti. Önceki röportajlarınızın birinde siz de Neslihan benim, diyorsunuz. Karakterlerinizle nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
 
Her yazarın en önemli malzemesi kendi hayatı, kendi deneyimleridir. Bizimle ilgisi yokmuş gibi görünen karakterleri yazarken de kendimizden, kendi korkularımızdan, sevinçlerimizden, yaşadıklarımızdan yola çıkarız. 9 ile ilgili bir röportajda da oradaki her bir karakterin ağzından kendi dertlerimi anlattığımı söylemiştim. Bu her filmim için aynı diyebilirim. Sofra Sırları’nın Neslihan’ı, hayatımın bir döneminde, İngiltere’de yaşamaya çalışırken düştüğüm yalnızlık, hayattan kopukluk halinden çıktı diyebilirim. Ben de o dönemde kendimi Neslihan gibi yemek yapmaya ve televizyon seyretmeye vermiştim.  
 
Hem Nar’da hem Sofra Sırları’nda kadınların hayatlarının kontrolünü ele aldığı hikâyeler anlatıyorsunuz. Bu anlatılar, bir temenniyi mi dile getiriyor, yoksa ideolojik bir söylem mi taşıyor?
 
Yaptığım filmlerin hiçbirinde doğrudan ideolojik söylemler yok. Ama ilk senaryomdan beri kafamı meşgul eden belli temalar, dertler var. Sadece Nar’la değil, ta 1986’da çekilen Teyzem’le ya da 2001’de çektiğim 9’la, Sofra Sırları arasında bence tematik bağlar, akrabalıklar var. Benzer dertlerden yola çıkan hikâyeler bunlar.
 
 
(Söyleşinin tamamını Hayal Perdesi’nin 62. sayısında okuyabilirsiniz.)
 
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - [email protected] Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..