Yerli Diziler
Dosya Arşivi
Ocak-Şubat 2011
Türk Sineması mı Türkiye Sineması mı?
16.01.2011 “Türkiye sineması, Türk sineması ibaresinin taşıdığı tüm handikapları taşır.” Ali Aslan

1.  Sinemanın belli ulus-devlet şablon ve kimlikleri içerisinde kategorize edilmesi günümüz şartlarında kaçınılmazdır. Bunun ana nedeni, ulus-devletin insan topluluklarını kategorize etme noktasında günümüzün hegemonik dili olmasıdır. Hegemonik olması elbette yeterli olduğunu göstermemektedir. Ulus-devlet merkezli bir kategorizasyonun yeterliliği sorgulanmalıdır.

Ulus-devlet merkezli uluslararası düzen modernitenin bir ürünüdür. Modern öncesinin hiyerarşik, fakat kültürel farklılıklara saygılı uluslararası yapısı, modernite ile birlikte yerini, toplumlar arasında yatay bir ilişkinin hâkim olduğu, fakat kültürel farklılıkları düzleyen bir uluslararası düzene bırakmıştır. Böylece bu sisteme dâhil olan tüm toplumlar, her ne kadar farklı ulus-devletlere bölünmüş olsalar da, modernleşme süreçleriyle modernitenin öngördüğü insan ve toplum modelini az ya da çok kabul etmiş ya da etmek zorunda bırakılmışlardır.
 
Modernite, kadim toplumsal felsefeler gibi, bir evrensellik iddiası taşımaktadır. Aynı zamanda kendi insan ve toplum modelinin tüm küreye hâkim olmasını, küreselleşmesini de ister. Bu arzu sonuç vermiş, modern yapılar zamanla Avrupa dışına taşıp küreselleşerek günümüzde tüm insanlığın ortak zemini hâline gelmiştir. Ulus-devletler de dâhil toplumların kendilerini diğerlerinden ayrıştırmak için ürettiği hemen hemen her şey bu ortak zemin üzerinde gerçekleşmektedir. Hâliyle insanlığın ulus-devletlere ayrılmış olması belli bir açıdan yapay ve anlamsız bir durumdur. Son kertede modern bir Türk’ü, modern bir Fransız’dan ayıran şey, taşıdığı pasaporttan başka bir şey değildir.
 
Anlamlı bir ayrım ancak varoluşsal problemlere farklı dünya görüşleri içerisinden farklı cevapların verilmesiyle ortaya çıkar. Bu zaman ve mekân algısı, insan-insan, insan-doğa ve insan-Tanrı ilişkilerinin doğasına yönelik kendine has bir duruşa sahip olmakla mümkündür. Meselâ İran Sineması’nı farklı kılan unsur, modern dünyayla arasına koymuş olduğu mesafenin imkânlarını kullanmasıdır. Elbette modernlik zemininde de sinema dili ve varoluşsal sorulara verilen cevaplar açısından önemli farklılıklar ortaya çıkmamış değildir. Bunun en iyi örneği modernliğin iki merkezini teşkil eden Amerika ve Avrupa’nın ürettiği sinemalar -Holivud ve Avrupa sineması- arasındaki fark ve gerilimdir. Ama unutulmamalıdır ki Amerika ile Avrupa arasındaki mücadele, siyasi olmanın ötesinde felsefi ve kültüreldir. Yani siyasi zeminin, ulus-devletin yaratabileceği farkın ötesinde bir farktır.
 
Ayrıca birbiriyle ilişkisi olmayan sinema eserlerini aynı ulusal mekânda yapılmış olmalarından dolayı tek bir çatı altında toplamak ve adlandırmak da pek anlamlı gözükmemektedir. Toplumların kültürel açıdan, ulus-devletlerin koyduğu zaman ve mekân sınırlamalarını aşan, tarihten gelen medeniyet ve kültür yapıları üzerinde oturmaları; yine aynı şekilde küreselleşmeyle birlikte ulus-devletlerin kendi mekân ve zamanlarını dış müdahalelere karşı korumakta yaşadıkları zorluklar sebebiyle sinema eserleri, kendi ulusal sınırları içerisinde yapılan diğer sinema eserlerinden ziyade ulusal sınırların dışarısındaki sinema eserleriyle ortak bir dile sahip olabilir.
 
2.  Meselenin birkaç boyutu var. Ulusal kimlikler modernite zeminine yaslandığından, aslında tüm ulusal kimlikler, özünde aynı kimliği, küreselleşmiş modern birey ve toplumu imlemektedir. Hâliyle ulusal kimlikler arasındaki fark şekilseldir. Modern ve günümüzün postmodern dünyasında, şekli farklılıkların bu kadar şiddetli bir şekilde vurgulanması ve estetize edilmesinin önemli sebeplerinden birisi, özünde hiçbir şey ve hiçbir kimsenin birbirinden farklı ol(a)mamasıdır. Bu açıdan bakıldığında da ulusal bir kimlik olarak “Türk” kavramı, zihinde pek fazla bir şey uyandırmamaktadır. Kendi dışında bir şeylere atıfla anlam kazanması nedeniyle derinlikten yoksun, tanımlanmayı ve anlamlandırılmayı bekleyen bir kavramdır. Meselâ tüm dini ve felsefi dayanaklar bir kenara bırakıldığında, bir Türk’ün sosyal gerçekliği nasıl algıladığına dair bir cevap verilebilir mi?
 
Devam edecek olursak “Türk” ibaresi, toplumsal alandaki diğer tüm anahtar kavramlar gibi “boş” bir kavramdır. Verili değil, sürekli inşa edilmek zorunda olan bir kavramdır. Farklı toplumsal kesimler bu kavramı “doldurmak”, yani kendi istedikleri gibi tanımlamak için mücadele verir. Her ne kadar tanımlamalar arasında iç içe geçişler olsa da, bazılarına göre “Türk”, ağırlıklı olarak, seküler-milliyetçi bir kimliği, diğerlerine göre etnik bir kimliği, başkalarına göre ise dindar-muhafazakâr bir kimliği temsil etmektedir. Hâliyle “Türk sineması” derken burada hangi “Türk”ten bahsettiğimiz önem arz etmektedir. İbare aynı olsa da, “Türk sineması”nın anlamı ve içeriği kişiden kişiye farklılık arz etmektedir. Bu sebeple de “Türk sineması” ifadesi bir olguyu veya anlamı temsil edememekte ve bu kavram etrafında yaşanan tartışmalar da toplumda yaşanan kimlik krizi ve kafa karışıklığını yansıtmaktadır. 
 
Yine “Türk” kavramı etnik vurgusu nedeniyle etnik çeşitliliğe sahip olan Türkiye’de, özellikle etnik kökeni Türk olmayanların, dışlandıklarını ve tahakküm altında tutulduklarını hissetmelerine sebep olmaktadır. Bu durumda “Türk” kavramının, ulusal sınırlar içerisinde yaşayan herkesi kapsayamadığı ve anlamlı bir aidiyet hissi uyandıramadığı görülmektedir. Siyasi arenaya baktığımızda “Kürt sorunu” etrafında yapılan tartışmalarda bu kendini açık bir şekilde hissettirmektedir. Bunun sinema alanındaki yansıması, doğal olarak “Kürt sineması” ibaresinin giderek yaygınlık kazanmasıdır.
 
Sonuç olarak bir yanda “Türk” ibaresinin derinlikten yoksunluğu sözkonusuyken diğer tarafta hem “Türk” kimliği üzerindeki keskin uzlaşmazlık hem de “Türk” ibaresinin etnik dışlayıcılığı nedeniyle ulusal alanda yapılan sinemaya tek bir isim vermenin zorluğu ortadır. Bu başka kavramlar için de geçerlidir. Bu durumda yapılması gereken, tek bir ibare dayatmaktan vazgeçmek ve belli bir pozisyonu yansıtan çoğul ibarelere kucak açmak olabilir. Bu şekilde içerikte yaşanan anlaşmazlık, adlandırma alanında somutluk kazanır ve temsil gücü daha yüksek ibarelere sahip olabiliriz.
 
3.  “Türkiye sineması” ibaresi “Türk sineması” ibaresinin taşıdığı tüm handikapları taşımaktadır: Ülkede yaşanan kimlik krizi, “Türkiye” ibaresinin içerisinde hâlâ bir etnik gruba atıfın olması ve yapay bir kavram olması dolayısıyla yeterli değildir.
 
Coğrafya, tarih, kültür ve toplum arasındaki ilişkiyi daha farklı bir ontolojik bakış açısından hareketle ele aldığımızda Türkiye, bir “mekân” olduğu kadar bir “zaman”dır da. Daha doğru bir ifadeyle egemen bir sosyal varlık olarak “Türkiye”, bu iki boyuta aynı anda sahip olmakla bir varlık bulur. Belli zaman kurguları, belli mekân kurgularıyla eşleşerek anlamlı bir bütünlük oluşturur. Bu iki boyut birbirinin alternatifi değildir. Daha da önemlisi, her egemen devlet gibi Türkiye’nin de “mekân”ı ve “zaman”ı konusunda toplumsal uzlaşmazlık olacaktır. Toplumun farklı kesimleri mekân ve zaman üzerine alternatif kurgulamalar yapmak kaydıyla “Türkiye”yi kendi imajlarına göre inşa etmek isteyeceklerdir. Bu açıdan popüler düzeyde üretilen sinema eserleri de, bu sinema eserlerinin toptan nasıl adlandırılacağı da, diğer toplumsal pratikler gibi bu kurgulamaların yapılmasında büyük rol oynar.
 
Sonuç olarak tüm bu tartışmalar, belli bir ibarenin verili bir olguyu yeterince temsil edip edememe meselesini tartışmaya açtığı kadar, bir ibarenin temsil etmeye çalıştığı olguyu nasıl kurguladığı ve şekillendirdiği sorusuna odaklanmamız gerektiğine de işaret etmektedir. “Türk sineması”, “Türkiye sineması” vs. gibi ibareler etrafında dönen tartışmaların odağında, aslında Türkiye’de nasıl bir sinema yapılması gerektiği konusunda yaşanan keskin anlaşmazlık bulunmaktadır. Ulusal alanda yapılan sinemayı temsil etmesi için önerilecek her ibare, temsil kriziyle boğuşmak zorunda kalacaktır.
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - [email protected] Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..