Yerli Diziler
Dosya Arşivi
Ocak-Şubat 2011
Türk Sineması mı Türkiye Sineması mı?
16.01.2011 “Türk sineması tabiri tamamen kimlik siyaseti üzerinden gelişmiştir diyemeyiz." Murat Pay

1. Ulus devlet, 17. yüzyıldan bu yana Avrupa’da inşa edilen yeni nizamın dünyaya bir hediyesi! Daha çok sömürge mantığının küreselleşmesine imkân tanıdığı için ima ettiği sınırlar itibariyle problemli bir kavram. Problemli olmakla birlikte hem coğrafi hem de fikri sınırları somut olarak belirlemesi açısından tesiri güçlü; iki dünya savaşının yanında plânın icra edildiği eski Osmanlı topraklarında sebep olduğu acılar ise şiddetli bir şekilde devam ediyor. Burada iki ayrım yapmakta fayda var: Yeni düzenin “özne”si olarak ulus devlet kavramı, yeni düzenin “öteki”si olarak ulus devlet kavramı.    Her iki ayrımda ulus devlet şablonunun yansıması farklı: biliyoruz ki bu kavram Avrupa’da toparlanmanın, Osmanlı’da dağılmanın gerekçesi olmuş. Dolayısıyla burada şablonun yeterliliğini düşünürken bunu ortaya koyanlarla şablonun dayatıldığı yerleri birbirinden ayırmak gerekiyor. Şu soru daha önemli: Daha önceki dünya düzeninde nasıl bir sınıflandırma ve şablon vardı? Buradan baktığımızda sorunun cevabı coğrafyadan coğrafyaya değişir bir nitelik kazanmaya başlar. Kimliği ırk düzlemine indirgeme yoluyla bir kategorizasyon yaparak sinemayı sınırlamak bence de problemli. Ama kimlik diye nitelendirdiğimiz bazı içerikler, dayatılan kimlik tanımlarını aşıyorsa ne yapmamız gerekiyor? Bu sorunun cevabıyla hangi şablonların sınırlarında yüzleşiyoruz?

2.  Ulus devlet argümanının yol açtığı kimlik meselesinin Türkiye’deki tezahürünün farklı olduğunu düşünüyorum. Benim açımdan sinemamız için ifade edilen “Türk” sıfatı bir handikap barındırmıyor. Çünkü Türkiye’deki ulus devlet nizamında sinema, devlet tarafından desteklenmemiş, adeta yaya bırakılmış bir alan. Dolayısıyla ideolojik bazı yönlendirmeleri olsa da sinemamız için Türk nitelendirmesi nispeten kendiliğinden gelişmiş. Bunun daha iyi anlaşılması için 1900’lerden başlayarak günümüze değin mevcut sinema ortamlarının tartışmalarının iyi tetkik edilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu konulardaki çalışmalar oldukça yetersiz. 
 
Ayrıca Fransa’da icra edilen sinemaya Fransız sineması, İtalya’dakine İtalyan sineması, İngiltere’dekine İngiliz, Rusya’dakine Rus sineması, İran coğrafyasındakine İran sineması adı verilmesi bizim için bir şeyler ifade etmeli. Buradan yola çıkarak verdiğim örneklerde İran harici ülkelerde salt kimlik siyaseti öne çıkıyor tespiti yapabilir miyiz? Peki, Türkiye’deki Türk sineması tabirini başından beri tamamen kimlik siyaseti üzerinden gelişmiştir yargısını ortaya koymak mümkün mü?
 
Türk sineması kavramsallaştırmasının aynı zamanda tarihle kurduğumuz bağ itibariyle günümüzde algılandığı ve daha önceden de dayatıldığı (ulus devlet olalı beri ülkemizin Doğu bölgelerine uygulanan tamamen yanlış politikaları kastediyorum.) gibi bir içeriği olmayabileceğini, bilâkis sınırları kaldırması itibariyle daha doğru bir kavramsallaştırma olduğunu iddia edemez miyiz? Türk kelimesini kimlik/etnik/ırk bağlamının dışında değerlendirmek mümkün değil mi? (Bosna Hersek katliamında Sırpların, Müslüman Boşnakları “Türk”ler diye öldürmesi ne anlama geliyor meselâ? Bu durumu sadece kimlik siyaseti ile açıklayabilir miyiz?) 
 
3.  “Türk” kelimesinin ihtiva ettiği içeriği değiştirmenin, şikâyet edilen mevcut düzenin karşısında özne olarak varolmanın daha makul bir yolu olduğunu düşünüyorum. Çünkü netice itibariyle Türkiye sineması kavramsallaştırması rahatsız olduğumuz yeni düzenin sınırlarının dışına çıkamıyor. Çünkü bizzat ima ettiği, ulus devletin ısrarla vurguladığı sınırlardan yola çıkıyor. Peki biz bu sınırlardan rahatsız değil miyiz? Şayet böyle ise ülkemiz açısından Türk sineması kavramsallaştırması daha velut bir imkân tanımıyor mu? Nihayetinde Türk kelimesi, sınırlar olarak Osmanlı’da yaşamış ve bir gerçekliği olan millet sistemine atıf yapıyor. İçeriği değiştirilen bir kavramın önceki içeriği keşfedilemez mi? Burada küçük bir parantez açmak gerekir. Kavramı aynı isimle keşfetmek zorunda da değiliz. “Türk” kelimesinin bahsettiğim içeriğini muhafaza edebilecek başka kavramsallaştırma da elbette yapılabilir. Ama aradığımız cevap bence “Türkiye” değil.
 
Ayrıca Türkiye sineması kavramının soru olarak gün yüzüne çıktığı zaman dilimlerinin çok yönlü araştırılmaya muhtaç konular olduğu açık. Bütün kavramların kurulmuş ve icat edilmiş olduğunu düşünebiliriz. Bu anlamda Türkiye sineması da icat edilmek istenen kavramsallaştırmalardan birisi, tıpkı Türk Sineması gibi. Soru şu: Coğrafyanın özgün dilini hangisi (veya bir başka hangi kavram) yerli yerince taşır? Tabii burada dil meselesinin kimliği aşan bir şey olduğunu da hemen eklemek gerekir. Çünkü sanatın kendisinin bu meselelerin üzerinden konuşması beklenir. 
 
Kısaca Türkiye sineması kavramı, günümüzde ideolojik olarak yorumlanan kimlik meselesi üzerinden kimliği aşma gibi bir denklemde yaşam alanı buluyor. Bunu, bulunduğu somut sınırları dikkate alarak yaparken çıkış noktasında bu yönüyle bir tutarsızlığı barındırıyor. Çünkü tartışma zemini değer üzerinden değil salt kimlik/etniklik üzerinden ilerliyor. Türkiye sınırları dışında yaşayan ama Türkiye’deki değerleri benimseyen ve bu değerlerle yaşamaya çalışan bir Türkiye vatandaşının (veya değil) yaptığı sinemayı nereye koyacağız meselâ? Sınırlarındaki sinemaya sahip çıkan ama sınırları dışındaki sinemayı sahipsiz bırakan bir kavramsallaştırmanın temel problemi, kimlik zemininden, dolayısıyla dayatılan sınırlardan hareket etmesi değil mi? Yoksa küreselleşen bir dünyada yerli tınılara sadece kimlik bağlamında mı ihtiyacımız var? Bu sebeple Türkiye cumhuriyeti kurulmadan evvel bir değer üzerinden tanımlanmış olan “Türk” kelimesine, cumhuriyet sonrası yüklenen olanca negatif dünyasına karşın sahip çıkmak bence daha anlamlı. Çünkü bu hâliyle “Türk” kelimesi coğrafi sınırları kaldırırken mevcut sınırların içindekileri de kapsama potansiyelini taşıyan bir zeminden hareket ediyor. Her ne kadar yıllardır üzerine inşa edilmek istenen yanlış bir içerik olsa da.
 
Yanlışın düzeltilmesi yanlışın yapıldığı noktaya gitmekten geçiyor. Nostalghia (1983) filmindeki Domenico’yu hatırlayalım.
 
Not: Türk kavramı üzerinden yürütülen tartışmaları izlemek için Mustafa Özel’in çalışmalarına göz atılabilir. (Mustafa Özel, “Kürt Meselesine Türkçe Çözüm”, Anlayış Dergisi, Kasım 2004, s. 18, http://www.anlayis.net/makaleGoster.aspx?dergiid=18&makaleid=3866; Mustafa Özel, “Milletin Sahibi Kim?”, Anlayış Dergisi, Mayıs 2006, s. 36, http://www.anlayis.net/makaleGoster.aspx?dergiid=36&makaleid=4960)
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - [email protected] Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..