Önce festivallerin olumlu katkılarından bahsedelim. Dünyada anaakım, dominant sinemanın ağırlığını yumuşatmak bakımından ulusal ve uluslararası festivallerin olumlu bir rolü olduğu hâlâ ileri sürülebilir. Meselâ anaakım sinema tarafından belirlenen çoğunlukla üretim, finansman, dağıtım, gösterim ağları ve plâtformlarında yer bulması zor olan bazı filmlerin yaşamlarının festivaller tarafından kolaylaştırıldığı, dağıtım ve gösterimlerinin sağlandığı olumlu bir husus olarak zikredilebilir. Ticari sinemanın hegemonyası o kadar büyük ki, aşağıda saydığım festivallere ilişkin itirazlar, festivallerin olumlu rolü düşünüldüğünde hâlâ görmezden gelinebilecek düzeyde seyrediyor. Dolayısıyla muhtemel olumsuzluklarına rağmen ben festivallerin desteklenmesi taraftarıyım.
Festivallere ilişkin olumlu gerçeği teslim ettikten sonra festivaller ve onlarla bağlantılı kurum ve platformların kimi durumlarda o kadar da masum olmayabileceklerini de belirtmek gerekmektedir. Uluslararası festivallere özellikle bizim gibi Kuzey ve Batı Avrupa ile Kuzey Amerika dışındaki ülkelerden başvuran filmler, eskisi kadar olmasa da, hâlâ oryantalist (özellikle politik bakımdan oryantalist) bakış açısının egemen olduğu seçme ve değerlendirme süreçleri sonucunda seçilme eğilimi altındadır. Bu seçme sürecine festival seçicileri kadar, alıcılar, satıcılar (sales agent) da dâhil olmakta, ortada neredeyse sonu aşağı yukarı belli olan, yarı resmi bir danışıklı dövüş havası çıkmaktadır. Büyük festivaller, büyük festivallerin düzenlendiği ülkelerin yapım şirketleri, büyük festivallerin düzenlendiği ülkelerin satış şirketleri arasındaki ilişkiler, bu ilişki ağlarının festivallerde, satış ve dağıtım süreçlerindeki film ve ülke kayırma güçleri ve potansiyellerini aydınlatma konusu üzerinde hâlâ büyük bir perde vardır. Bu perdenin de aralanması, şeffaflaşması çok da kolay olacağa benzememektedir. Oryantalist bakış ve değerlerle Batı Avrupa dışındaki ülkelerden film seçme eğiliminin sözkonusu olmadığı veya eskiye göre daha yumuşak olduğu durumlarda ise uluslararası festivalin ancak minimalist tavra sahip Türk filmlerini seçtiği, bunun dışındaki Türk filmlerini bünyesine almadığı, görmezden geldiği durumlar geçmişle kıyaslandığı zaman son zamanlarda daha büyük bir oranla ortaya çıkmaktadır. Etkisini özellikle son yıllarda sık sık gördüğümüz bu uluslararası festival tavrı, belli bir sinema dilinin (burada minimalism) Batı Avrupa ve Kuzey Amerika dışındaki ülkeler ve belli toplumlar için “daha uygun görüldüğü” biçiminde yukarıdan bakan bir tavrın da göstergesi olmaktadır.
Kültürel zenginleşmenin gerçekleşmesi için çoğulculuk, eşitlik ve şeffaflık, beraber gelişme gibi kriterler önemli ise uluslararası festivallerin sergilediği bu tip bir Türk filmi seçme, değerlendirme, filtreleme sürecinin bütün olumlu taraflarına rağmen soru işaretleri de barındıran bir süreç olduğu açıktır. Bu festival tavrının değişip değişmeyeceği, değişmezse gelecekte nelerin yapılması gerektiği meselesi, sanırım Türk sinemasının tartışması gereken önemli meseleler arasındadır. Çünkü ileride Türk sinemasının alacağı yapıyı ortaya çıkaracak değişkenlerin arasında uluslararası festival ve sales agent’larının Türk sinemasına bakışlarının, onu inşa etme, filtreleme, seçme ve yorumlama girişimlerinin son derece önemli bir değişken olarak yer alacağını düşünüyorum. Öyle ki anaakım Türk sineması dışında kalan Türk sinemasının gelecekte nasıl bir yörüngede seyredeceğini belirleyecek daha önemli bir etken (TC Kültür Bakanlığı destek programı dışında) sanırım pek fazla yok. Bu nedenle sorun, önemli ve tartışılması gereken bir mesele olarak ağırlığını koruyacağa benziyor.