Yurdumuzda yer alan film festivalleri artık çok geniş bir yelpazede kimi zaman tematik olarak gerçekleşmektedir. Bunlardan bazıları Adana ve Antalya gibi Türkiye sinemasına ağırlık verirken, İstanbul ve Gezici Festival gibileri Batı sinemaları eksenlidir. Bazı festivaller de tarihi, çevre ve komedi gibi tür sinemaları ekseninde düzenlenmektedir. Çoğu oturmuş ve gelenekselleşmiş bu festival organizasyonları, değişik bölümlerle, büyük destek ve sponsorluklarla ayakta durabilmekte, sinema adına bir plâtform oluşturma yönsemesiyle varlıklarını sürdürmektedir.
Festival düzenlenmesinde bazı ayrıntılara bakıldığında birkaç sorun göze çarpmaktadır. Bunlardan biri, belirlenmiş bir süre içinde bir insanın seyredebileceğinden çok daha fazla filmin festivallerde yer almasıdır. Oysa festivaller seyirci için sinemanın çeşitli yansımaları bakımından bir tartışma ortamı olmalı, seyirciler eleştirel yaklaşımlarını geliştirerek, bir organizasyondan en fazla verimi almak üzere ortak bir dil tutturabilmelidir. Ancak çok fazla yapımın yer aldığı bir festivalde seyirci ilgisi dağılabilmekte, seçilen filmlerin sinemasal niteliği ister istemez düşmekte, festival kan kaybetmekte, seyirci daha nitelikli kimi yapımları kaçırabilmektedir. Diğer bir sorun, seçilen yapımlarda açıklığın rahat bir serbestiyle yer alması, kimi zaman bunlara özel bölümler ayrılırken, çoğunlukla diğer bölümlere serpiştirilmiş bir hâlde yer verilmesidir. Oysa sinema, yaş gruplarını ve meşreplerini kestiremediğimiz seyirci gruplarına açık görsel ve işitsel bir sanat dalıdır. Bir sorumluluk çerçevesinde yaklaşılması gereken, göstermeciliği yüksek seyirlik bir performanstır.
Bir başka sorun, bir sinema formasyonundan gelmeyip, yüksek marjlarda artı değer alabilmek uğruna, sponsorluklar ayarlamak adına festival düzenleme işine girişilmesidir. Burada da genel olarak etik, özelde varoluşsal ve iş etiği gibi sorunsallar karşımıza çıkmaktadır. Böylece ortaya konabilecek iyi projelerin de önü kesilmekte, kaynaklar sonuçsuz mecralara tahsis edilmektedir.
Festivallerin içyapısına bu şekilde baktıktan sonra, neler yapılabileceği üzerine bazı noktaları aydınlatmak gerekiyor. Uluslararası bir film festivalinde, öncelikle dünya kültürünün seçme renklerinin yer almasına çalışılmalıdır. Sadece belli bir coğrafya ağırlıklı bir festival oluşturmaya yöneldiğinizde, diğer toplumların veya farklı yönetmenlerin hayata dair yakalayabilecekleri değişik bakışları, sinema diline getirebilecekleri farklı yönelimleri görmekten mahrum kalma ihtimali vardır. Sinema, varoluşumuza bir şey katma iddiasındaysa ya da ruhumuzu aşkın bir düzleme taşıma potansiyelini içinde barındırıyorsa, o zaman daha ilkesel bir biçimde bu özelliklerimizi iyi tanıyarak, onu incitmeyecek, zedelemeyecek bir görselliğin peşinde olmamız gerekir. Bu da belli bir sorumluluk ve vicdan duygusuyla hareket etmemizi beraberinde getirmektedir. Bugün bize çok değişik seçenekler sunan dünya sineması örnekleri içinden seçmeci bir tavırla öne ve yükseğe çıkan çalışmaları bir festival için seçip, insan teki için seyir tecrübesini en yapıcı biçimde doldurabilecek yapımlara yönelmelidir. Ucu son derece açık ve her şeyin mubah sayıldığı tasvir, temsil ve yorumlamaların özgürlük ve çoğulculuk uğruna yer aldığı bir toplam, her şeyin kabullenildiği bir ortamın hiçleşmeyle eşdeğer sayılabileceği bir örtüşmeye tekabül eder. Bu bakımdan Avrupa ve Kore merkezli ya da Amerika ağırlıklı bir festivalin yanında, bu coğrafyalardan seçme eserler de dâhil olmak üzere, Asya, Afrika, Latin Amerika, Yakındoğu, Orta Asya ve Uzakdoğu’dan, insanı merkeze alan, gerçekliği gerçek ötesiyle birlikte düşünen ve aşkın bir boyuta uzanan yapımların aynı potada buluştuğu bir organizasyon herhâlde ideale yakın olacaktır.
Kendini hâlâ arayan ve bir kimlik bunalımında olan Türk -veya Türkiye- sineması için festivallerin yarışmalı bölümlerinin seçmeleri problemli görülmektedir. Genelde bu bölümlere sinema yazarlarının beğendiği yapımları kabul eden festival idareleri, sanat sinemasıyla gişe filmleri arasında tercihlerini dünyada kabul gören festival kıstasları doğrultusunda yapmakta ve daha çok “festival filmleri” denilen bir kategorideki yapımları ödüle lâyık görmektedir. Öncelikle sinema dilini gözeten bu bölümler, konu bağlamında da kendi perspektifleri doğrultusunda hareket etmektedir. Gişe filmlerine karşı yapılan eleştiriler bir yere kadar yerindedir, çünkü burada sanatsal kaygılar öncelikli olarak gözetilmemektedir. Herhâlde özlenen, sanatsal yaklaşımla ortalama beğenilerin dengelenmesi, sanat sinemasıyla ticari sinema dozunun yeterli ayarda tutturulmasıdır.