Altmışlı yıllardan beri faal olarak sinema eleştirisi yazan, pek çok önemli festivalin jürisinde yer alan, tüm dünyayı sinemayla ilgili konular vesilesiyle dolaşan ve 1987’den beri de FIPRESCI’de Genel Sekterlik görevini sürdüren Klaus Eder ile İnternet aracılığıyla sinema eleştirmenliği ve eleştirinin günümüzdeki konumu üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Sinema eleştirmenliğinin konumunu geçmişle kıyaslarsak, günümüzde nerede görüyorsunuz?
Kariyerimin başında, Amerikalı film yönetmeni Howard Hawks hakkında yazmak istemiştim. Alman dağıtımcılarından onun birçok filmini buldum. Yine de en ünlü filmlerinden biri eksikti: Scarface (1932). Fransız Sinemateki’nde bir gösterim yapılacaktı. Ben de otostop çekerek Paris’e gittim ama gösterimin iptal edildiğini öğrendim. Aylar sonra, Prag’da Scarface’i seyretme şansı buldum. Günümüzde artık böyle bir sorunla karşılaşmıyoruz. Bilgisayarınızda yapacağınız bir tıkla postacı ertesi gün (yasal veya korsan satın alınmış) filmi kapınıza getiriyor. Artık sinema tarihi daha kolay ulaşılabilir bir durumda. Önce VHS (düşük kalitesine rağmen), şimdilerde ise DVD sinema eleştirmenliğinin vazgeçilmezleri oldu. Sinema üzerine yazmak için gereken temel bir şartı ortaya koyuyor: Filmleri seyretmek, filmleri seyretmek, filmleri seyretmek ve filmleri yeni baştan tekrar tekrar seyretmek. Bir eleştirmenin, 1983’teki uyarlama hakkında yazarken 1932’de çekilmiş Scarface’i bilmesi gerekmez mi? Bir Tarantino filmi seyredin ve yaptığı alıntılar için hangi kaynakları kullandığını görün. Hafızanıza güvenmek zorunda olduğunuz geçmiş yıllarda bu mesleği yapmak neredeyse imkânsızdı.
Esas kötü olansa sinemanın geleneksel mekânından, yani sihirli ışık demeti sayesinde büyük bir perde üzerine esrarengiz bir imge yerleştiren karanlık salondan ayrılmış olması. 35 mm’lik kopyalardan dijital baskılara geçişle birlikte o sihir yok oldu. İsterseniz buna ruh deyin, filmlerin bir boyutu kayboldu. Bu da beraberinde talihsiz bir eğilim başlattı. Özellikle daha genç ve daha az deneyimli sinema eleştirmenleri bir filmdeki hikâyeye odaklanarak estetik bileşenleri ve öyküleme tekniklerini kaçırır oldular.
Geriye atılan bir diğer adımsa sinema eleştirmenlerinin Perşembe günleri sinema salonlarında gösterime girecek filmler hakkında yazmaya başlamaları; hâlbuki günümüzde filmler artık yalnızca beyazperdeden değil, televizyondan, bilgisayarlardan, tabletlerden, akıllı telefonlardan, DVD’lerden seyredilebiliyor. Sinema eleştirmenleri konuya sadece bir açıdan yaklaşıyorlar. Eski güçlerini kaybetmeye başladılar.
Dünyanın pek çok farklı yerinde bu mesleği yapan insanlarla iletişim halindesiniz. Genel olarak günümüzde sinema eleştirmenliğinin başlıca sorunları neler?
Günlük veya haftalık çıkan gazeteler, alanında uzman olan veya olmayan dergiler satışlardaki düşüşten yakınıyor ya da kapanıyorlar (geçenlerde kapanan, Almanya’da ülke çapında günlük çıkan iki büyük dergi gibi). Editör kadrolarının sayısı azaltılıyor. Peki, masrafları azaltma politikasının ilk kurbanı kim oluyor? Elbette ki spor değil, kültür. Tiyatro ve edebiyat da değil, sinema ki, bazı editörlere göre zaten kültürden değil eğlenceden sayılıyor. Basılı yayınlarda ve başka klâsik medya organlarında daha az yer almaları kesinlikle temel bir sorun.
Söyleşinin devamını buradan takip edebilirsiniz.