“İnlemek, ağlamak, yalvarmak; bunların hepsi onur kırıcıdır. Alın yazının
seni sürüklediği yolda, uzun ve ağır görevini yerine getir. Sonra da benim gibi
ses çıkarmaksızın acı çek ve öl. Ama başın dimdik, özgürce ve yiğitçe!”
Alfred de Vigny/Kurdun Ölümü
Serguei Kostine’in “Bonjour Farewell” isimli kitabından uyarlanan Elveda (L’affaire Farewell, 2009), 1980’lerin başında Rusya’da geçiyor. Soğuk Savaş’ın en hararetli döneminde Moskova’da esen rüzgârları KGB’den Albay Gregoriev’in sisteme olan inancının çöküşünde cisimleştiriyor. Fakat Gregoriev umudunu yitirmiş bir karakter değil. Komünizmin güzel bir rüya olduğuna inanan Albay, tıkanan düzenin üzerine gidiyor ve dünyayı dönüştürecek gücü kendinde görüyor. Gerçek bir olayı merkeze alan Elveda, Albay Gregoriev’in dünyayı değiştirme hikâyesini anlatıyor.
Film, karlı bir günde “gözleri alev saçan” bir kurt ile karşılaşmamızla başlar. fiair Alfred de Vigny’nin, filmin ilerleyen dakikalarında satırlarına muhatap olacağımız Kurdun Ölümü (La Mort du Loup)’ndeki, ailesini/vatanını korumak için canı pahasına mücadele eden kurda göndermedir bu sahne. İlk dakikalarından itibaren görüntülerde ve diyaloglarda izleyicinin peşini bırakmaz bu kurdun ruhu, filmin içinde döner dolaşır. Adeta Albay Gregoriev’in heybetli cüssesi ve romantik ruhuyla bütünleşir. Ünlü Sırp yönetmen Emir Kusturica’nın oynadığı Albay Gregoriev, liberalizme “iman” etmese de Brejnev sonrasında komünizmin dönüştüğü hâle tanık olup sistemin artık tükendiğine kanaat getirir. Moskova Thomson’da çalışan bir Fransız mühendis ile iletişime geçer ve ona çok gizli, tam da Amerika’nın işine yarayacak dokümanları aktarmaya başlar. Bu belgeler Soğuk Savaş’ın en önemli casusluk bilgilerini içermektedir. Albay Gregoriev tıpkı Vigny’nin kurdu gibi bütün varlığıyla ailesini ve vatanını korumak için film boyunca mücadele eder. Uzun ve ağır görevini yerine getirmesi için ciddi bir fedakârlığı göze alması gerekecektir.
Gregoriev’in bilgi aktarmak için kendi hâlindeki bir Fransız mühendisi tercih etme sebebi, kimsenin ondan şüphelenmeyeceğine kanaat getirmesidir. Fakat genç mühendis Pierre Froment’in neden işini, ailesini riske atarak bu kadar ağır bir görevi kabul ettiği konusunda bir cevap bulamaz izleyici; Froment’in eline geçen birkaç “çok gizli” belgenin heyecanına kapıldığına inanmak durumunda bırakılır. Karısının tüm karşı çıkışlarına rağmen yalanların arkasına gizlenerek bu büyük misyonu ısrarla yerine getirir. Albaydan aldığı belgeleri Fransız Gizli Servisi’ne aktarır, Fransız Başbakanı François Mitterrand ise bunları ABD ile paylaşacaktır. Operasyona filme adını veren “Farewell” (Elveda) kod adı takılacaktır.
Komünizm Sevdasına ABD ile Flört
Film, iki casusun aileleri ile üstlendikleri görev arasındaki gerilime paralel, farklı ülkelerin coğrafyalarında dolaşıma giren gizli belgeler ve devlet başkanlarının görüşmelerine kamerasını kaydırır. Siyasiler ile casusların hayatları arasında sürekli zikzak dokur izleyici. Yönetmen Christian Carion kasıtlı olarak oldukça karikatür karakterlere dönüştürür başkanları. Belli ki bundan büyük keyif alır. Özellikle ABD Başkanı Ronald Reagan yönetmenin bu tavrından ziyadesiyle nasiplenir. Başkan, abartılı mimikleriyle adeta “sırıtan”bir oyunculuk sergiler. Başrolde Emir Kusturica gibi tanınmış bir isme yer verilerek büyük risk alınır. Neyse ki “Bu iri cüsse, görüntüler içinde bir kütleye mi dönüşecek?” kaygısı filmin ortalarından itibaren tamamen kaybolur. Kusturica, rolünün hakkından başarıyla gelir. Pierre rolündeki Guillaume Canet ise sade oyunculuğu ile Kusturica’ya iyi bir eküridir.
Elveda, iki casusun aileleri ile ilişkilerine de en az misyonları kadar odaklanır. Vatanına duyduğu sevgi uğruna her şeyi göze alan Sergei Gregoriev’in karısı ve oğlunu koruma güdüsü ile karışır bu duygu hâli. Albayın ailesi, çatırdayan sistemin bir başka temsiline dönüşür. Öyle ki sırf oğlu daha iyi bir dünyada yaşasın diye kendini motive eder, fakat Igor çoktan “çökmüş batının müziği”ne kapılmıştır. Kulağından çıkarmadığı walkman’iyle her daim Queen’in müzisyeni Freddie Mercury’yi dinlemekte ve onun gibi sahnede şarkı söylediğini hayal etmektedir. Kapitalizmin rüzgârına kapılmış bu genç adam bile sistemin durumunu özetlemektedir. Albay ise her ne kadar Sovyetlerin içinde bulunduğu durumdan çıkması gerektiğine inansa da Fransız anarşist şarkıcı Léo Ferré dinlemekten henüz vazgeçmemiştir. Fransa’ya duyduğu hayranlığa rağmen oraya iltica etmeyi aklından bile geçirmemektedir. Sergei’nin evliliğini kurtarabilmek için yollar aradığı karısıyla arasına ise çoktan farklı ilişkiler ve yalanlar girmiştir. Sergei karısına hâlâ duygusal bağlılık hisseder fakat buna rağmen onu aldatmaktan geri durmaz. Tıpkı komünizme duyduğu sevdaya rağmen vatanına ait bilgileri sızdırdığı ABD ile flört etmesi gibi.
Film, Moskova’nın dönem itibarıyla nasıl bir paranoya şehrine dönüştüğünün de ipuçlarını barındırır. Demir perde ülkelerine has grilik sokaklara sinmiştir, aniden yanıbaşınızdaki insanın tutuklanması, evinize giren hizmetçinin dolaplarınızı karıştırması ya da size şifreli mesajlar iletmesi bu düzen içinde sıradanlaşır. Yönetmen de filminin içine serpiştirdiği bu tür detayları olduğu gibi aktarmayı tercih eder. Gerilim son sahnelere doğru artar fakat filmin genelinde yönetmen elindeki malzemeyi değerlendirmekten neredeyse imtina eder. Bu temkinli tavır, filmin aksiyona savrulmaması gibi bir avantajı barındırsa da tür içinde bir kararsızlık hissi uyandırır. SSCB’nin sonuna sebebiyet veren ajanlar dahi gayet basit bir iş görüyormuşçasına görevlerini ifa eder. Sergei sanki vatanına duyduğu sevgiden değil de sırf Fransa’dan mühendisin getireceği şarap ve walkman gibi ürünler için belgeleri paylaşıyor gibidir. Yönetmen ne karakterlerin ne de SSCB’nin ruh hâllerindeki gerginliği izleyiciye tam manasıyla aktaramaz. Carion’un elinde bütün malzeme adeta günlük bir rutine dönüşür. Öyle ki yemek yemek, su içmek kadar doğallaşır bu büyük operasyon.
Filmin sonlarına doğru kaynakları oranında hayatları tüketilen iki casus, devlet büyükleri tarafından görmezden gelinir. Filler tepinirken yine olan çimenlere olmuştur. Elveda, bir devrin kapanmasına sebebiyet veren köşede kalmış bir bilgiyi işlerken içinde devlet büyüklerinden gizli belgelere, Perestroyka, Glasnost’tan Yıldız Savaşları’na kadar geniş alanı kapsayan bir siyasi panorama sunar izleyiciye. Bu büyük resmi göstermek için küçük insanların siyasetin gölgesinde kalan hayatlarına ve ilişkilerine zum yapması ise filmin dramatik yönünü zenginleştirir.
Elveda, Soğuk Savaş Dönemi’nin duygusunu, gerilimlerini “küçük insanlar” üzerinden perdeye taşımakta yer yer aciz kalsa da içerdiği detaylar ve bilgiler/belgeler ile SSCB’nin çöküşünü resmeder. İnançları, ideolojileri uğruna büyük siyasi kırılmaların açtığı yarıklara savrulanlara görüntü lisanıyla selâm eder.