İncil’deki Eyüp kitabında geçer Leviathan, ‘kaosun ejderi’dir. Bir defa rahatsız edildi mi kontrolden çıkan dev bir balinanın, bir yaratığın ismidir; kötülüğü, kıskançlığı ve kibri temsil eder. Leviathan Hobbes’un 1651’de kaleme aldığı kült eserinin de adıdır. İncil ve Tevrat’ta geçen, kaosu imleyen bu dev yaratık Hobbes’un eserinde ‘devlet’i imler. “İnsan insanın kurdudur.” düsturundan yola çıkan Hobbes’a göre vatandaşları yabancıların istilasından koruyabilmenin, birbirlerine zarar vermelerini engellemenin, kendi sanayilerini ve yeryüzünün meyvelerini güvence altına almanın yolu bütün gücü ve kudreti tek bir insan ya da insanların meclisine emanet etmektir. Bütün güç ve kudreti toplanacağı bu tek merkez devlettir. Latince’de Civitas denilen, devlet adlı o büyük ejderha bir nevi insan eliyle yaratılır. Doğal insanın korunması, savunulması için tasarlanmış olup ondan daha büyük bir cesamete ve kudrete sahiptir ve onda, egemenlik bütün gövdeye canlılık ve hareket veren yapay bir ruhtur.
Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülüne layık görülen Andrey Zvyagintsev’ın son filmi Leviathan’da İncil’deki Eyüp kıssası ve Hobbes’un metinlerinde geçen referanslar terkip edilerek Putin Rusya’sına uyarlanır. Bir kasabada kendi halinde yaşayan Nikolay (Aleksey Serebryakov) ve onun mütevazı hayatının nasıl devlet dişlileri tarafından öğütüldüğünü ve Nikolay ve ailesinin filmin sonunda yok edildiğini izleriz. Nikolay’ın dedelerinden miras kalan arazi Belediye Başkanı Vadim’in (Roman Madyanov) ilgisini çekmiştir ve hakkı olmadığı halde arsasını istimlâk eder. Nikolay, genç karısı Lilya (Elena Lyadova) ve avukat arkadaşı ellerinden geleni yapmalarına rağmen haklarını elde etmek şurada dursun bütün hayatları darma dağın edilecektir. Filmin nihayetinde evin içine yerleştirdiği kamerasıyla buldozerlerle yapılan yıkımı uzun uzun izleyiciye gösterir Zvyagintsev, devletin dişlileri bu dev cüsseli aracın varlığında tecessüm eder; aile paramparça dağılmış ve ‘ev’leri yıkılmıştır.
Daha önceki filmlerinde de iktidar ile baba-oğul (Dönüş, 2003), karı-koca (Sürgün, 2007), efendi-köle (Elena, 2011) üzerinden hesaplaşan yönetmen bu defa zemini daha geniş tutar ve kurumsal, bürokratik kötülük, adaletsizlik üzerine gider. Putin Rusya’sının problematiklerine vurgu yapan, hantal devlet mekanizmasını eleştiren filmde görevini yapmayan, kötüye kullanan memurlar, rüşvetçi polisler, dişlinin işlevsiz mekanizmalarına dönüşmüş mahkeme salonları ve bunlar tarafından hayatları öğütülmüş, daraltılmış bireylere vurgu yapılır.
Filmde devleti temsil eden Belediye Başkanı Vadim’in hırsı, kibri ve acımasızlığının yanı sıra kilisenin rahibi ile olan ilişkisi de dikkat çekicidir. Birçok sahnede birlikte karşımıza çıkan rahip ve Vadim’in işbirliğine vurgu yapılır. Vadim’in, avukat Dimitri tarafından ortaya çıkarılan kirli dosyalarını gördükten sonra kıvranışlarında onu rahip teselli edecek, her türlü günahını mubah görecektir: “İktidar Tanrı’nın lütfudür.” Rus Ortodoks Kilisesi’ne dönük sert bir eleştirel tutum sergiler yönetmen. Kilise ve din bir hayalet gibi devlet mekanizmasının içine işlemiş, devlet kurumlarına ve onun uzantılarına Tanrısal bir poziyon biçmiştir. İktidar bütün meşruiyetini bu Tanrısal güçten almaktadır. Vadim de filmde ‘kötü’ bir Tanrı gibi dolaşır, dilediği gibi yok eder. Filmde Vadim’in ürkütücü ve sarhoş cüssesinde panaptikonvari devletin denetleyen gözleri her daim hissedilir. Bunu en iyi Vadim’in makamındaki duvarda asılı Putin portresinde görürüz.
Zvyagintsev filmografisinden aşina olduğumuz temel meselelerini yine muhteşem sinematografisi ile sunuyor, özellikle filmin en çarpıcı anlarında tercih ettiği etkileyici müzikler Leviathan’da da mevcut. Leviathan’da daSürgün ve Elena’daki gibi en tekinsiz rol kadın karaktere biçilmiş. Varlıkları müphem, kırılgan, masum ve bir o kadar da ürkütücü olabilen kadın karakterlerden biri Nikolay’ın genç karısı Lilya. Tıpkı önceki filmlerindeki kadınlar gibi sessiz, tüm buhran ve karanlığı emen bir karadelik gibi. Ve burada da filmin kırılması kadın karakterin verdiği aşırı tepki ile gerçekleşir. Uzaklara dalıp bakan gözler, donuk ifadeler filmin nihayetinde bizi beklemediğimiz bir noktaya sürükler.
Zvyagintsev’in kadın karakterleri her zaman ‘sırlı’, garip bir masumiyet atfediyor onlara. En acımasız kadın karakteri Elena’nın dahi işlediği cinayete rağmen masum bir tarafı vardı sanki. Çocuklar ise ‘kötülük’ fikrinin içkin olduğu hayatın çıkışsızlığının, kısırdöngüsünün bir nişanesi gibi. Filmde en az babası kadar fevri ve huzursuz görünen çocuğun ileride bir Nikolay’a dönüşeceğine dair yeterince veri var. Tıpkı Elena’da, filmin son sahnesinde, ölen Vladimir’in yerine geçen Elena’nın torunu ya da Dönüş’te bütün film boyunca tanımlayamadıkları babalarının pozisyonunu alan Andrey ve Vanya gibi.