Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
26.10.2014 Balık İnsan, Tabiat ve Balık… Tuba Deniz
Derviş Zaim’in sinemasının belirli dönemlerde belirli biçimsel arayışlara yöneldiğini söylemek mümkün. Bir önceki durağı, İslam sanatları ile sinemanın formu arasında ilişki kurma çabasının hitama erdiğini dile getirmek için belki erkenama son iki filminde farklı bir istikamete evrildiğini görmek zor değil.
 
Bir önceki filmi Devir’de insan doğa ilişkisi üzerine yoğunlaşan ve bu konudan mülhem filmine yeni bir form verme arayışına giren Zaim, son filmi Balık’ta bir adım daha ileri gidiyor. Daha önceki filmlerinde otantik temsil, oynak zaman ve mekân kavramları üzerine kafa yoran Zaim, son iki filmin biçiminde, görüntü ve ses kurgusunda daha çok tabiatın ritmini gözetiyor gibi. Devir’de belgesel ile kurmaca arasında bir yerde kamerasını konumlandıran Zaim, Balık’ta da hikâyesini minimal bir anlatımla izleyiciye sunuyor. Az mekân, az insan ve gittikçe soluklaşan pastel renklerin hâkim olduğu filminde meselesini, konuyu çok fazla dallanıp budaklandırmadan özlü bir şekilde izleyiciye aktarıyor.
 
Kaya’nın (Bülent İnal) cezaevinden izin alarak ailesini, daha doğrusu kızını görmek için karlı yolları aşmasıyla başlıyor film. Yaşadığı kasabaya vardığında yüzüne kapanan kapılar, yüz çeviren, selamını almayan tanıdıklar bizi yavaş yavaş hikâyenin içine çekiyor. Balık’ın kurgusunda sık sık flashback kullanılmış, geçmiş ile gelecek, sebep ile sonuç arasında sürekli gidiş gelişlerle ilerliyor film. Eski ‘mutlu’ günlere geçiş yapıldığında mevsim bahara dönüyor. Bir balıkçı kasabasında, hafif meczup karısı ve konuşamayan küçük kızı ile sade bir hayatı var Kaya’nın. Karısı Filiz’in (Sanem Çelik) dilinde sürekli yardım istediği, rüyalarına giren bir ‘dede’, öteki göl, küçükken kendisinin de yiyerek şifa bulduğu ‘sırlı’ bir balık var. Sadece Filiz’in yerini bildiği şifalı balık bir nevi kaybolmaya yüz tutmuş, yok sayılan hakikati imliyor. Herkesin ulaşabileceği mesafede ama hakikate gözler kör, Filiz’in dışında kimse bilmiyor bu ‘lezzetli’ balığın yerini. Filiz, denize sadaka vermekten, denizin hastalığından dem vuruyor sürekli, deniz hayrına bir şey yapmak gerektiğini söylüyor, kendisinin bir parçası gibi görüyor denizi. Kızı Deniz gibi, ruhunun ve bedeninin bir uzantısı o da, korumaya çalışıyor. Filiz’in nazarında kızı Deniz ile kıyısında yaşadıkları deniz arasındaki ayrımı çizmek zor, sanki denize ne kadar iyi bakılırsa, özen gösterilirse kızı Deniz’in şifası da o kadar mümkün onun nazarında. Devir filmindeki çobanlar gibi burada da Filiz’in tabiatla kurduğu ilişkide şamanist izler var. Daha önceki işlerine kıyasla Devir ve Balık’ta gelenek ile daha çok şaman kültürü üzerinden bir ilişki kurduğunu söyleyebiliriz Zaim’in.
 
Filiz’in hafif meczup karakteri filme mistik bir boyut katıyor fakat çok da fazla bu ‘sırlı’ hal üzerine gitmiyor yönetmen. Onu bütün filmlerinde temel bir pozisyona sahip olan, Kaya’nın ‘güç’ arzusu ilgilendiriyor. Kaya için ‘deniz’ daha çok tahakküm edeceği, ihtiyacını karşılayan bir su birikintisi. Çocuğunu sürekli hastanelere taşımaktan yorulmuş, bir balık çiftliği kurmak ve daha fazla para kazanmanın hayalini kuruyor. Denize kimyasallar dökerek daha çok balık avlıyor ve para kazanıyor fakat bu onun ve ailesi için tahmin edemeyeceği tahribatlara sebebiyet veriyor. Balık, insanoğlunun tabiatın sınırlarını zorladıkça esasında kendi fıtratına dönük sebep olduğu yıkımı vurguluyor.  Zaim, ele aldığı hikâye ile ölçeği küçük tutsa da çevresel sorunlara dair genel yaklaşımını özetliyor. Sıradan bir balıkçının ihtirası, sahip olma arzusu, tabiata hükmetme hakkını kendinde görmesi ve sebep olduğu/olacağı felaketi uzağında görmesi farklı ölçeklere uyarlanarak toplumlar, kurumlar, iktidarlar ve sistem üzerinden de okunabilir. Tabiatın feryadına kulaklarını tıkıyor Kaya, hâlbuki denize kimyasal döktüğünde kuşlar çığlık atıyor. Filmde birkaç sahnede tabiatın da bizi izlediği ve tepki gösterdiğine dair izler sunuyor.
 
Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülü alan Balık, Derviş Zaim sinemasına dair hem içerik hem de biçimsel açıdan tanıdığımız kodlara sahip. Genel itibarıyla diğer filmlerindeki formüle sadık kalsa da daha yalın bir dili tercih ediyor olması bu ve bir önceki filminin diğerlerinden farkı.  Zaim filmografisindeki genel tutumunu burada da gözetiyor, filmin seyirci açısından izlenilebilir olmasını önemsiyor. Hem ele aldığı konu hem de sinematografisi açısından güçlü verilere sahip olmasına rağmen bir atmosfer kurmak konusunda ise zayıf kalıyor. Özellikle karakterlerini derinleştirememesi daha çok meseleyi ön plana çıkarma çabasından kaynaklanıyor belki fakat izleyiciye duygu aktarımı tam geçemiyor. Verdiği röportajlarda değer üretebilmek kaygısını sık dillendiren Zaim, insan fıtratına dair problemli yanlara işaret etse de filmin nihayetinde ‘hakikat’e dair umudunu yaşatarak izleyiciyi denizin ortasında bir başına bırakmıyor.
 
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..