Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
12.03.2014 Mavi Dalga Dalgalandım da Boğuldum Nesibe Sena Arslan

 “Melâli anlamayan nesle aşina değiliz.”

Ahmet Haşim

Türkiye, Yunanistan, Hollanda ve Almanya ortak yapımı Mavi Dalga, Balıkesir’de geçen bir hikâyeyi anlatır. Yazlıkta geçirilen son gün; halılar katlanır, son kez denize girilir, yola çıkılır, biri ölmüştür mevlid okunur dinlenir, bir yaz boyunca görüşülmemiş arkadaşlarla görüşülür. Bir hikâye bize nasıl dokunur? Beyazperdede, bazen öyle olur ki, bir kirpiğin kıpırtısı dahi şiddetli bir dalganın vurup süpürdüğü gibi savurur; boğuluruz. Boğulduğumuz bu yer bize dair en derinde bir sonsuza uzandığımızı duyumsadığımız bir yerdir; bazen öyle olur ki, bazı hikâyeler bizi gürleştirir. Fakat ne bu “dalga” öyle bir dalga; ne bu hikâye öyle bir hikâyedir. Filme dair sahiden konuşulabilecek her şey, film boyunca tamirinin mümkün olup olmadığını beklediğimiz bir Fransız gobleninin ortasındaki yanıktan mütevellit bir boşluktur. Aslında filmde goblen motifinin yer alması ironiktir; kumaşta her bir işlemenin bir diğerinin bittiği yere kavuşarak desenin meydana gelmesi ile filmin dağınıklığı ve “uç uca gelmemesi” keskin bir tezat oluşturur.

Yazın bitmesiyle Deniz ve arkadaşları okula döner, üstelik bu yıl, filmde defalarca tekrarlandığı gibi, hayatlarındaki en önemli yıldır. Önce dostluklar pekiştirilir, gelecek hayallerinden bahsedilir, herkesin aklında okul bitince gitmek fikri vardır. Fakat o hepimizin bildiği gevşek ve gürültülü lise öğrencilerinin yanından uzaklaşmak bu kez mümkün olmaz nitekim bu, filmden erken çıkmamız anlamına gelir. Deniz, öğretmeni Fırat’a ilgi duymasının yanında sınıf arkadaşı Kaya ile yakınlaşmaktadır. Bu ahvalde bir müddet ilerleyen film daha sonra adına “Mavi Dalga” dedikleri elektrik ve doğalgaz kesintilerini konu almaya başlar. Amerikan filmlerinde görmeye alışık olduğumuz “dünyanın sonu” ya da “hayatta kalma mücadelesi” sahnelerini izlerken, Türkiye’de doğalgaz kullanımının tarihçesini düşünürken bulabiliriz kendimizi. Yaygın kullanımı henüz elli yılını doldurmamış olmasına karşın, Balıkesirlilerin kesintilere karşı tavrı bir Manhattanlınınkini aratmaz.   

Artık pek rağbet gören bu çevreci tutumun yanında, “Türkiye’de kadın olmak” mevzusuna da şöyle bir dokunulur; yönetmenler, bir karakterin başına gelen taciz vakasına ses çıkardığı ve susup saklamadığı için diğer kadınlardan nasıl tepki aldığını “paldır küldür” kamerasına boca eder, bulaştırır. Bu konu da böylece konuşulmuş, görev ifa edilmiştir. Filmin sonuna doğru, açılış sekansında gördüğümüz mevlid sahnesine paralel olarak, bir cenaze namazı kılınır. Bu sahnede, toprağına öylesine yabancı bir kamera ve anlatı söz konusudur ki film cenazeyi ve bize dair ne varsa her şeyi öldürür. Cenazeyi öldürür. Ölümle irtibatını kurmakta güçlük çeken anlatı ve kamera daha sonra bir doğum sahnesiyle, bütünündeki dağınıklığın acı verircesine göze batmasına neden olur. Hâlbuki yaşam/ölüm mevzuu ve filmin ele aldığı diğer mevzular, aslında güzel bir basitliği barındıran ve çoğunluğun ünsiyet kurabileceği konular üzerine olsa da film diline dair inceliklerden mahrum olmaktan muzdariptir. Bunun neticesinde film, izleyiciyi bütünlüklü bir “film tecrübesi” yaşatmaktan mahrum eder. Öte yandan, uluslararası prömiyerini 64. Berlin Film Festivali’nde gerçekleştiren ve 50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nden En İyi İlk Film, En İyi Senaryo ve En İyi Kurgu ödülleriyle dönen Mavi Dalga için, öyle görünüyor ki çeşitli görüş ve değerlendirmeler söz konusudur.

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - [email protected] Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..