Hollywood’un yeni hikâyeler üretmek yerine 1984 yapımı aslından (Ghostbusters, Ivan Reitman) uyarladığı Hayalet Avcıları (Ghostbusters, Paul Feig) av ve avcıları; New Yorklu yönetici ve sakinleriyle bildiğimiz hikâye bazı nüans ve temaları itibarıyla 2016’ya taşınmış görünüyor. Hikâyenin temelinde değişen bir şey yok; hayaletler, şehri her geçen gün daha fazla tehdit ederken yüksek fizikçi Erin, Abby ve Holtzman, “şehrin yerlisi” Patty ile birlikte hayalet terörüne karşı mücadele eder. Fakat iş ektoplazmalarla uğraşmakla sınırlı kalmaz. Dört kadının aynı zamanda çok sevilen orijinal ekibin -Bill Murray, Dan Aykroyd ve Harold Ramis’in- popülaritesi karşısında, hayaletlerin varlığı, hayaletlere karşı kullandıkları teori ve tekniğin bilimsel geçerliliği konularında sanki kendini ispat etme zorunluluğu vardır.
Sosyal Politika ve Hayaletler
Orijinal ekip ile kıyaslandığında yeni ekibin bilimsellikleri ve “avcılıkları” konusunda engeller filmin ilk yarısında fazlasıyla işlenir. Çılgın bilimciler Abby ve Holtzman, akademiden kovulan Erin’in yanında sosyal medya üzerinden halkı, Ortodoks akademiyi, çıkarcı belediye başkanı ve heyetini anlattıklarının gerçek olduğuna ikna etmeye çalışır. Böylece orijinal filmde erkeklerin çok daha hafif ve dalgacı bir şekilde uğraştığı politik, ekonomik, kültürel ve akademik zorluklar uyarlama hikâyenin arka planını oluşturur. Buna karşılık, malumunuz aksiyonu bol ve komik hayalet avı macerası hikâyenin ön planında yer alır.
2016’da Hayalet Avcıları’nın açıktan ele aldığı sosyo-politik zorluklar, hikâyeye sağlam bir arka plan oluşturabilecekken skeçler hâlinde dağınık bir biçimde sıralanır. Erin’in akademiden atılması, Abby ve Holtzman’ın araştırmalarını sürdürdüğü üniversiteden kovulması, metroda güvenlik görevlisi olarak çalışan Patty’nin yaşadıkları ve filmin psikopat kötüsü Rowan’ın tehlikeli çalışmalarını gösteren sekanslar, iyi kotarılmış senaryolardaki gibi kesiksiz bir akışa sahip olmaktan ziyade parçalı yamalı ilerleyen bir film meydana koyar.
Sulu ve Sümüksü
Peki, arka planda işler biraz dağınıkken eğlenceli kısım ne durumda? Çok da fena değil, ama orijinaline kıyasla uyarlamanın komedi ve aksiyon beklentisini karşılayamadığı yerler yok değil. Komedinin yer yer yavanlığa düşmesinin en büyük sebebi, 1984’ün “deadpan” tavrına ve bedene değil söze dayalı mizahına kıyasla 2016’da şakaların neredeyse tamamının “slapstick” ve absürd tepkilere dayanması. Esasında “slapstick” ve absürd mizah komediyi kaçınılmaz olarak zayıflatacak diye bir gerçek yok, yine bu yıl Deadpool’da (Tim Miller) olduğu gibi şayet komedi ince ve nükteli sözlerle de destekleniyorsa.
1984 yapımında Venkman’ın (Bill Murray) iş başındayken “her tarafım sümük oldu” gibi absürd şikayetleri, her koşulda çapkınlık yapmayı hayalet avlamaktan daha önemli bulması gibi ufak ama komik ayrıntılar sayesinde orijinal film mizahi olarak uyarlamaya göre daha ince işçilikli denebilir. İlk filmin “ciddiyetini” dağıtan bu ayrıntılar aynı zamanda filmi daha keyifli de kılar. Sonuçta hayalet avcılığı ciddiyetsizken oldukça eğlenceli, çok da ciddiye alındığındaysa gülünç bir iş. 1984 yapımında evi hayaletlerin üs bellediği Dana’nın (Sigourney Weaver) sıkıntısını çözmeye çalışan Stantz (Dan Aykroyd) ve Spengler (Harold Ramis) “kehanet” ve “telepatik ilişki” ihtimalleri üzerinde durduğunda Dana’nın “ben bunlara inanmıyorum” demesi üzerine Venkman’ın “sorun değil, ben de inanmıyorum” cevabı, yeni ekipte tam da eksik olan rahatlık ve ciddiyetsizlik.
Uyarlamanın kaba komedisinin ise eğlence ve gülünçlük arasındaki ince çizgiyi tutturmaya çoğu zaman yetemediği bir gerçek. Aslında, söz konusu gülmekse gülünç olmak da komik olmak kadar iş görebilir. Neredeyse. Nitekim, iki saate yakın bir film için gülünçlük kolaylıkla sulu bir hâl alabiliyor.
Ciddi ve Tıbbi Kötülük
Uyarlamada “bilimsellik” otuz yılını devirmiş kült hikâyenin oluşturduğu “geek” kültürün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde önemsenmiş ve geliştirilmiş: Tamamıyla özel efektlerle oluşturulmuş aksiyon sahnelerinden Holtzman’ın her icadını görücüye çıkardığı ve ekibin yeni silahları denediği sahnelere kadar. Yeni ve geliştirilmiş proton silahları, kuantum zamazingolarıyla hayalet avcılarının ne yaptığı kadar bütün bunları nasıl yaptıkları sorusu, uyarlamanın kötü karakteri için de sorulmuş: Rowan New York’u hayaletlerle doldurup dünyanın sonunu getirme niyetinde ama bir insan nasıl bu hâle gelir? Bu bakımdan, çocukluğundan beri çevresinde kabul edilme ve uyum sağlama sorunları yaşayan Rowan, orijinal hikâyenin mistik kötüleri Sümerli tanrılar gibi mitolojik değil, “ciddi” tıbbi bir vaka.
Rowan’ın böyle bir özgeçmişe sahip olmasıyla karakterin hikâyede seyirciye tanıtılması ihtiyacı doğar. 1984 yapımı için “Babilli değil Sümerli” olmalarından öteye haklarında bir şey bilmediğimiz kötüler, orijinal hikâyede ekibin “rahatlığını” destekleyerek (ne kadar az şey bilirsek o kadar mutlu oluruz) komediye fazlasıyla yer açar ve zaman bırakır. Buna karşılık, Rowan’a ayrılan bölümlerin filmin akışını yer yer yavaşlatması ve hikâyeyi hantallaştırması söz konusu.
Hayalet Avcıları yeni karakterleri ve pek de yeni olmayan hikâyesiyle yine de eğlenceyi ciddi manada tehlikeye düşürmeden vasat bir iş çıkarmış. Uyarlamada karşılaştığımız pek çok değişiklik bir tarafa şurası bir gerçek: Seksenlere kıyasla 2016’da dünyayı kurtarmak çok daha ciddi bir iş.