“İnsanları sevmek onları kurtarmıyor. Bu sevgiyi aşan bir mesele.” (1)
Jose Ortega Y Gasset, Spinoza’nın sevginin mutluluk getirdiği savına karşın onun bu konuda pek dikkatli olmadığını dile getirir: “Gerçek sevgi, kendini bir bakıma çekebildiği acılar ve ıstıraplarla belli eder; en iyi bunlarla ölçülür ve hesaplanır.” (2) Sevginin ne olduğu üzerine konuşurken ünlü tanımların yetmediğini, okurların bir kişiyi sevmiş olma ihtimalini göz önünde tutarak yapacağı çözümlemelerin onların duygularıyla çakışıp çakışmadığının daha mühim olduğunu söyler.
Hayali Aşklar’da (Les Amours Imaginaires, 2011) Marie’nin Francis ile Nicolas’ı sahilde baş başa gördükten sonra sayıklayarak hızlı hızlı yürümeye başlaması; aniden durarak ağzını kocaman açıp çığlığını yutması ve geriye dönerek bir sigara yakıp onları izlemesi… Laurence Anyways’te (2012) Fred’in yıllar sonra eline geçen Laurence’in şiir kitabıyla kanepede otururken birden eliyle kitabın üzerine vuruşu ve onu çekip alışı; gözyaşları içerisinde okumaya başlayışı… Belki sıradan bir kıskançlık krizi ya da tutkuyla arzu edilen bir sevgiliye duyulan özlemin resmi gibi görebileceğimiz bu sahneler Xavier Dolan sinemasının biçimsel yapısı içerisinde oldukça karakteristik bir duruşa sahip.
Quebec’in banliyölerinden, kafelerine, sokaklarından, uzun koridorlu evlerine, pencerelerde uçuşan tüllerinden, ipte sallanan rengârenk çamaşırlarına; kırmızı ve mavi ışığın filmografisine dağılışından Steve’in son ses dinlediği, Fred’in kendinden geçerek dans ettiği müziğin kullanımına değin Dolan sinemasının biçimini belirleyen tüm detaylar, onun anlatmak istediği meseleyi özgün ve dinlemeye değer kılıyor. Ancak filmin biçimsel formuna giydirilen Quebec sokaklarının aynı şekilde hikâyeye sirayet ettiğini söyleyemeyiz. Dolan’ın hikâyelerinde sevgi, yalnızca ilişkilerdeki türlü gerilimlerin, iniş çıkışların; git-gellerin etrafında anlam kazanıyor. Neredeyse her röportajında eleştirdiğini ve çok iyi tanıdığını iddia ettiği Quebec toplumuyla bu sevginin herhangi bir bağının olmayışı, yalnızca onu tecrübe eden karakterler arasında yaşanması sahiciliğinin önünü tıkıyor.
Sahici Bir Anlatının İmkânı
Dolan bu sefer önceki filmlerine nazaran daha basit bir hikâyeyi, bu sahiciliğin önünü biraz daha açarak güçlü bir anlatımla karşımıza çıkarıyor. Anlatımın daha güçlü olması formun bütünlüklü yapısının oturmuşluğunun yanı sıra Dolan’ın bu defa karakterler arasındaki ilişkiyi anlattığı hikâyeye daha sağlam giydirebilmesinden de kaynaklanıyor. Laurence Anyways’te Laurence ile Fred arasındaki ilişkinin ve bunun sonucunda ortaya çıkan duygu akışı üzerinden akan bir hikâyeden söz edebiliyorken Mommy’de hissiyatın hikâyeye sindirilebildiği, iki unsurun daha iç içe geçtiği bir atmosferden söz etmek mümkün.
Esasında Diane görmeye çok alışık olduğumuz bir kadın. Üç yıl önce babasını kaybettiği için davranış bozukluğu ve hiperaktivite problemi yaşayan oğluna tek başına bakmak zorunda kalan; işini kaybetmesine ve geçim sıkıntısına rağmen S-14 yasasının (psikolojik sorunları olan çocukları devlet hastanesine yatırma hakkı) sunduğu imkânları görmezden gelen; oğlunu sahiplenen bir anne. Tüm aşırılık ve tahammül gücümüzü zorlayan sabırlarına rağmen Dolan’ın annelerini tanıdık kılan şey oğullarıyla aralarında inşa ettikleri sevginin; hayatla ilişkilerinin tüm hırçınlığına ve Dolan'ın bunu ifade ediş tarzındaki cüretkârlığına rağmen bir sahiciliğe sahip oluşu.
Oğullarının cinsiyet değiştirmeye karar vermesi, annelerinden bağımsız hayat yaşamaları ya da işlek bir caddenin ortasında taksinin üzerine çıkıp ön camından şoförün yüzüne doğru tükürmeleri… Dolan’ın filmlerinde ortalıkta gözükmeyen babaların yokluğuna inat oğullarını her gün biraz daha fazla seven annelerin bir türlü taşmayan sabrının sınandığı ya da taşan sabrın her defasında telafi edilebildiği dakikalardan yalnızca birkaçı bunlar. Diane yeri geldiğinde oğlunun üstüne kitaplık devirebiliyor ya da Laurence’in annesi cinsiyet değiştirmeye karar verdiğini öğrendiğinde oğluna ”bundan sonra yalnız devam edeceksin” diyebiliyor. Sorunların üzerine giden ve onları deşen; oğullarının 'aşırılık’larıyla yüzleşmekten ve çarpışmaktan çekinmeyen annelere bir yenisini daha ekliyor.
Dolan sinemasında sevgi, karakterleri çıkmaza iten olaylarla ya da üçüncü kişilerle ve çoğu zaman Quebec toplumunun var olan ahlaki değerlerinin epey dışarısında sınanan ve yaşatılan bir duygu. Mommy’yi yönetmenin filmografisinde ayrı bir yere düşüren etken ise bu duygunun evdeki çamaşırlara, garajdaki arabaya, karşı komşuya ya da alışveriş arabasına daha doğrudan dokunabilmesi ve tüm bu unsuların filmin biçimsel yapısını belirlemedeki işlevsel yönünden biraz daha sıyrılıp hikâyeyle doğrudan ilişki kurabilmesinde yatıyor. Diane’nin ağzından umutlu bir dünyaya umutsuz insanlarla yol alınamayacağı gibi bir iddiada bulunabilen Dolan’ın toplumun önyargılarıyla alıp veremediği ne varsa bu hesaplaşmayı, toplumun ahlaki değerlerini de görmezden gelmeyen daha sahici ve oturaklı bir dil ile yapması daha etkili bir anlatının önünü açacaktır.
(1) Mommy Filminden
(2) Jose Ortega Y Gasset - Sevgi Üstüne - Yapı Kredi Yayınları - sf. 10