En son 2009 yılında Soysuzlar Çetesi (Inglourious Basterds) filmiyle sinemaseverlerin karşısına çıkan Quentin Tarantino, filmografisi boyunca B-sınıf filmlere, ucuz bilim-kurgulara, film noir’a, uzak doğu sinemasına ve westernlere atıf yaptığı gibi bunları birbiriyle harmanlayan filmler üretti. Şiddeti meşrulaştırmakla kalmayıp stilize ettiği, seyrettiği filmlerdeki sahneleri kopya ederek film çektiği, gerçeklerle (Holokost) dalga geçtiğine dair eleştiriler alan Tarantino son filmi Zincirsiz (Django Unchained)’de bu kez doğrudan bir western filmiyle karşımızda. Doğrudan bir western filmi desek de Zincirsiz’de Tarantino’nun her zamanki alâmetifarikalarını görmemek imkânsız.
Tevrat’a atıf yapan katilleri, kendini zenci sayan beyaz Amerikalıları, samuray kılıcı kullanabilen gelinleri, Avrupa dillerine vakıf Nazi subayları gibi karakterlerin boy gösterdiği Tarantino filmlerinin en önemli özelliklerinden biri ise filmler boyunca akıp giderek seyirciyi gülümseten uzun “geyik muhabbetleri”. Söz konusu sıra dışı alâmetler Zincirsiz’de de yerlerini alıyor. Amerika’da altmışların sonlarıyla yetmişlerin başında öne çıkan düşük bütçeli, sanatsal ve ahlâki değerlerden yoksun, seyircinin duygu ve arzularını istismar ettiği için “istismar sineması” (exploitation film) olarak adlandırılan janrın bir alt türü olan ve siyahlara hitap eden “blaxpoitation” (siyahları istismar eden) filmlerden ilham alan Zincirsiz, bu alt-türün imkânlarını kullanırken İç Savaş öncesi Amerika’sındaki siyahlarla beyazların ilişkisine de kendine ait bir bakış açısı getirdiği gibi gene birbirinden enteresan karakterler, diyaloglar ve metinlerle çağlar arası göndermeler ortaya koyuyor.
Diş hekimi olmasına rağmen Amerika’da “ödül avcılığı” yapan ve bir Alman olarak ilkelerine aşırı bağlı Dr. King Schultz’un peşinde olduğu suçluları bulmak için Django isimli bir köleyi “zincirinden kurtarıp” ondan yardım almasıyla başlayan film, bir yol hikâyesi anlatırken siyahların hareket serbestisinin sınırlı olduğu bir dönemde ata binip iyi silah kullanan Django Freeman (özgür adam) isimli başkahramanı, başkahramanın Almanlarca yetiştirildiği için adı Broomhilda olan sevgilisi, iyi tasarlanmamış kukuletaları dolayısıyla sıkıntı yaşayan aklı kıt Klu Klux Klan üyeleri, Fransızca bilmemesine rağmen “mösyö” diye çağrılan Frankofon Calvin Candie isimli ırkçı çiftlik sahibi ve çiftlik sahibinin “beyazlardan daha beyaz” baş kahyasıyla devam ederken sinema bağlamında Bir Ulusun Doğuşu (The Birth of a Nation, 1915)’ndan çeşitli western filmlere kadar orijinal Django (Cango’nun İntikamı, 1966)’ya, edebi bağlamda Nibelungen Destanı’ndan Tom Amca’nın Kulübesi’ne, müzikal bağlamdaysa Ludwig von Beethoven’den James Brown’la 2Pac’a farklı coğrafyalar bir yana, farklı çağlara da “selam çakıyor.” Söz konusu selam çakma, Tarantino’nun bugüne kadarki bütün filmleri için sorulan benzer bir soruyu tekrardan gündeme getiriyor: Tarantino’nun bir mesajı var mı, yoksa sadece eğlenmek için mi yapıyor?
Soysuzlar Çetesi’nde mevcut bir simgesel ağı (Holokost) ortadan kaldırarak simgenin fantezi üretmekteki işlevini alt üst eden Tarantino, bu kez “bir ulusun doğuşunu” alaycı bir yaklaşımla sergilerken “beyazlardan daha beyaz” Stephen’i belki de filmin en güçlü karakteri olarak perdeye yansıtmakla siyahlardan da eleştirilerini eksik etmiyor. Üstelik filmin sonunda oynadığı küçük rolü havaya uçurarak “kendini tekrar ediyor” eleştirilerine de kendine has üslubuyla cevap veriyor! Bu bağlamda Tarantino’nun filmlerine bakarken getirdiği eleştiriler kadar bu eleştirileri bıyık altından gülerek yaptığını da hatırlamakta fayda var.
Filmografisi boyunca selam çakan yönetmenin son filmi için kaleme aldığım bu yazıda Django Unchained ‘ı “google translate”e bakarak Zincirsiz diye çevirenlere selam göndermekse benim boynumun borcu.