Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
16.07.2011 Serseriler Eğitim ve Şiddet Celil Civan

Eğitimin nerede başladığı çok tartışılır: Evde mi, arkadaş çevresinde mi, okulda mı? Peter Mullan’ın Serseriler’inde bütün bu mekânlar eğitimle birlikte bir başka şeye aracılık eder: Şiddete. Mullan, hiç gizleyip saklamadan eğitimle, aileyle, arkadaşlıkla şiddetin birbirinden uzak olmadığına işaret eder ve soruyu “şiddet nerede başlar?” diye değiştirir. Cevap yine aynıdır. Aslında aile-mahalle-okul üçlüsü, şiddetin içten dışa doğru gitgide daha da arttığını gösterir: Evdeki baba zulmüyken, mahallede iş çete savaşlarına varır, okulda ise şiddet kurumsal bir kimlik kazanır. Kurumsal bir kimlik kazanırken “eğitimle” olan yakın bağı da iyice belirginleşir.

 

Kurumsal şiddetin en önemli özelliği ayırma ve özdeşleştirme (dahası anonimleştirip görünmez kılma) tekniğinde epey maharet sahibi olması. Sokaktaki polis, genç olduğunuz için sizi serserilerden ayırmaz ve onlardan biri gibi görür. Okuldaysa daha en baştan şiddet kendini göstermeye başlar. Öğrenciler “başarı” durumlarına göre sınıflara ayrılmıştır. Derslerinde başarılı olmayanlar “gerizekâlı ve umutsuz” durumda görülür. Okulun dışladığı bu çocuklar mahallelerinde çeteleşerek sosyalleşmeye çalışır ve bir aidiyet kurarlar. Burada da yine ayrım ve özdeşleşme pratiği devreye girer: Kendi çeten senin için her şeyken karşı çete -sebepsiz yere- düşmanındır.

 

Serseriler, “akıllı uslu” bir çocuğun yavaş yavaş şiddete bulaşmasını, şiddetten başka çıkar yol görememesini anlatmasıyla etkileyici. John McGill okulda başarılıdır ama abisi Benjamin tehlikeli bir çete lideri olduğu için daha başarısız bir sınıfa konur. Arkadaşlık kurmak ister ama arkadaşının ailesi onu istemez. Sokakta polis tarafından çete üyesi olmakla suçlanır ama derdini anlatamaz. Babası her gece sarhoş olup annesini taciz etse de sesini çıkaramaz… Başka bir ifadeyle etrafındaki şiddet sarmalı yüzünden ne bir aidiyet hissine sahiptir ne de kendini ifade edebilme yetisine. Oysa bir gün bir çete tarafından taciz edilirken Benjamin McGill’in kardeşi olduğu öğrenildiğinde çeteye kabul edilir ve saygı görmeye başlar. Artık John için şiddet hem isyan hem de “görülmek” anlamına gelir. Ancak film ilerledikçe John’un durumu iyice çıkmaza girer, John gitgide kendini kaybetmeye başlar. Filmin başında gayetleriyle A sınıfına giren John en sonunda kendini “umutsuz öğrenciler” sınıfında bulur. Bu da filmin orijinal isminin içerdiği (Non-Educated Delinquents: Eğitimsiz suçlular, serseriler) ironiyi de gösterir. Başta sınıfsal olmak üzere her tür ayrımcılık olduğu müddetçe şiddet de var olmaya ve başarılı olsun olmasın, gençlerden “eğitimsiz serseriler” üretmeye devam edecek. İşin trajik kısmı ise aileler ve okul kendi içlerindeki şiddeti görmezden gelip bunun “dışarıda bir yerlerden” gelen bir kötü ruh olduğuna inanıp şiddeti daha evcil ve kurumsal şiddetle sağaltmayı sürdürecek.

 

Ken Loach filmi Afilli Delikanlılar (Sweet Sixteen, 2002), Shane Meadows filmi This is England (2006), James Watkins’in -korkuyu daha çok öne çıkaran- filmi Kan Gölü (Eden Lake, 2008) gibi Serseriler de gençlere odaklanarak Britanya’daki toplumsal ve kurumsal şiddetin anatomisine girişiyor. Şiddetin aile ve devlet kurumlarıyla yakın ilişkisini gösteren film, “şiddete meyyal” gençleri gösterip vicdanları rahatlatmak yerine şiddetin kökenlerine inmekten geri durmamasıyla dikkat çekiyor.

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - [email protected] Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..