Cem Yılmaz 2008 tarihli CMYLMZ isimli gösterisinin başında, uzun uzun stand-up gösterisini nasıl formüle ettiğini anlatır. Esprileri beş koldan yaptığını, dolayısıyla seyircinin takip mekanizmasını kırdığını belirten komedyen bu sayede gösterinin bitiminde kimsenin hiçbir şey hatırlamadığını da şaka yollu ekler. Stand-up gösterisinin formülasyonunu yapan Cem Yılmaz’ın filmografisi için de şu formülasyon yapılabilir mi: Sakar ama iyi niyetli Türkler başka bir zaman ve mekâna giderler, orada maceralar yaşarlar, güzel kızı kurtarıp ülkelerine dönerler. Hokkabaz ve Pek Yakında bu formülasyona tastamam uymasa da G.O.R.A, A.R.O.G ve Yahşi Batı için aynı unsurlardan söz etmek mümkün. Yılmaz’ın son filmi Ali Baba ve 7 Cüceler de bu seriye dahil edilebilir.
Yılmaz’ın söz konusu filmleri başka ortak özellikler de taşır. Hemen hepsinin ilk yarısı karakter tanıtımları ve maceranın başlaması açısından nispeten dinamikken ikinci yarı ve özellikle final alabildiğine sarkar, üstelik film tam tepe noktasına ulaşmadan biter. A.R.O.G.’taki bitmek bilmeyen futbol maçını, Yahşi Batı’daki yağlı güreş sahnesini bunlara örnek verebiliriz. Keza Cem Yılmaz’ın bir önceki filmi Pek Yakında, genel formülasyonun biraz olsun dışında kalsa da ikinci yarısıyla bahsettiğim sarkmaya tamamen uyar. Kahramanımızı filmin ikinci yarısı boyunca yeşil bir maskeyle görmeye mecbur kalmamışız gibi, karısının onu maske dolayısıyla tanımamasına da inanmamız beklenir. Dahası korsan DVD yüzünden tutuklanan Zafer için fazlasıyla üzülmemiz gerektiğini gözümüze sokan bir sahneden hemen sonra Zafer’in birden bire serbest kaldığını görürüz. Bundan sonraysa Suat’tan intikam almaya dayalı final de futbol maçı gibi uzadıkça uzar.
Ali Baba ve 7 Cüceler, Cem Yılmaz sinemasının bütün olumlu ve olumsuz yönlerini taşıyan bir film. Filmin ilk yarısı hareketli ve yer yer komikken ikinci yarı Zafer Algöz’ün oynadığı Kenan Memedov’un ortaya çıkmasına kadar tekrara düşmekten, sıkıcılaşmaktan ve espri uğruna dağılmaktan kurtulamıyor. Stand-up gösterisinde beş kola dağılan yapı gösterinin doğasına uysa da filmlerde dağılma, filme gerekli çatının daha çatılmadan uçmasına sebep olur. Keza bir gösteride parantez içinde anlatılabilecek komik hikâyeler göze batmasa da filmde karşılaştığımız zaman filmin matematiğinde bir dengesizliğe yol açıyor. Komik de olsalar Tayanç veya İsmail karakterleri filmde yer almasalardı ne olurdu? Nitekim filme hiçbir katkı yapmadan “zayiat” oluyorlar. Keza zombi esprisi de sırf İlber’i geri döndürmek üzere kurulmuş gibi duruyor. Filmin bir absürd komedi olduğunu biliyorum elbette ama absürd olması filmin çatılmış bir hikâyeden yoksun olması gerektiği anlamına gelmiyor. Dahası stand-up gösterilerinden apartma “para-çokomel eğrisi” ve “Yurt dışında İngilizce konuşan Türk” esprileri de Cem Yılmaz’ın kendisini tekrar ettiğini gösteriyor.
Bunların yanı sıra filmde Çehov’u aklımıza getiren örnekler de yok değil. Filmin en önemli noktalarından biri Boris Mançov’un insan avı ama daha av başlamadan polis çiftliği basınca av bitiyor, dahası avlanacakların hemen hepsi ormandaki tuzaklar yüzünden ölüyor. Dolayısıyla insan, insan avı sahnesinin neden filmde yer aldığını sorguluyor. Aynı biçimde, Zafer Algöz’ün oynadığı Kenan Memedov’un otuz yıldır nöbetini tuttuğu füzeyi görüyoruz, füzenin havalanmasını beklediğimiz halde füze çalışmıyor. Öyleyse o füzenin filmde ne işi var sorusu da diğer sorunun yanına ekleniyor. Dahası, dünyanın en kötü adamı olarak gösterilen ve Cem Yılmaz’ın bütün filmlerindeki gibi illaki kendisi tarafından oynanan Boris, gayet kolay bir biçimde elektrik çarpmasıyla bayılıp yakalanıyor. Kayınbiraderi İlber’in Şenay’ın yancısı olması veya Şenay’ın filmin güzel kızına anında aşık olmasıysa G.O.R.A.’dan beri artık bildiğimiz şeyler. Pek Yakında naif ve Yeşilçam’a göz kırpan bir hikâye anlattığını iddia ediyordu ama filmin sponsorlarının seyircinin gözüne sokulması filmin iddia ettiği naifliği ve nostaljiyi sorgulatıyordu. Ali Baba ve 7 Cüceler’de de sırf sponsorları göstermek için gereksiz sahneler mevcut.
Uzaya, mağara devrine ve vahşi Batı’ya giden Türklerden sonra bu sefer (Doğu) Avrupa’ya giden iki Türk’ü anlatan film, mekân tasarımı, aksiyon sahneleri, müzik ve jeneriğiyle özenli bir iş olduğunu gösterse de Cem Yılmaz’ın kullanmaktan vazgeçmediği unsurlar ve dağınıklığı sebebiyle, özellikle de tam da yükselemeyen sonuyla yetersizlik hissi uyandırıyor. Ancak Ali Kundilli, Olur Olur, Yusuf Yusuf, hatta Burak Aksak fiyaskosu Kara Bela’nın komedi diye beyazperdede gösterildiği bu “zor” zamanlarda Ali Baba ve 7 Cüceler, Barış Manço göndermeleri, “İzzet Altınmeşe hikâyesi”, ikinci yarının sıkıcı olmasını önleyen Zafer Algöz’ün enfes oyunculuğu ve Cem Yılmaz’ın titiz detaycılığı için bile seyredilmeye değer.