Behzat Ç. dizisinin ikinci sinema filmi Behzat Ç: Ankara Yanıyor 2011 tarihli ilk filminkine benzer biçimde bir seri katilin yakalanması hikâyesini anlatırken, Gezi olayları ve Suriye’deki iç savaş gibi güncel olaylara yaptığı göndermelerle dikkat çekiyor.
Filmde Gezi olaylarına benzer öğelerin yazım aşaması olaylardan önceye uzanan senaryosunda yer aldığı, olaylar patlak verdiğinde film ekibinin senaryodaki hikâyelerle paralellikleri görünce şaşırdıkları, hatta “olayları kullanıyorlar” demesinler diye bazı sahneleri senaryodan çıkardıkları Erdal Beşikçioğlu’nun söyleşilerinde mevcut. Filmin olay örgüsünü düşündüğümüzde Gezi’ye dair göndermelerin hikâyenin genel gidişatına “eklenmiş” gibi durmadığı söylenebilir; dahası filmin bütün entrikası da söz konusu olaylarla yakından ilgili. Ancak filmde haberleri seyredenlerin “penguen” yerine “pandalarla” karşılaşmaları gibi güncel müdahalelerin yapıldığı şüphesiz.
Behzat Ç.’nin dizi versiyonunda da birçok güncel hadiseye gönderme yapılırken kimi kez ana cinayet hikâyesi söz konusu olaylardan alınıyordu. Bu noktada dizinin alametifarikası Behzat Ç ile ekibinin söz konusu göndermelere karşı mesafe almalarında saklıydı. Behzat Ç ve ekibi herhangi bir siyasi mesaj verme kaygısı gütmeden, dahası “ülkemizde bakın neler oluyor” gibi sinik bir tavır da sergilemeden cinayetleri çözmeye çalışıyorlardı. Diziye tekinsiz havasını veren böylesi bir tutumdu: Seyircinin toplumsal hafızasında bir gerçeklik olarak yaşadığı hadise Behzat Ç için sadece bir cinayetten ibaretti. Nitekim bu durum Behzat Ç’nin “siyasi eğilimlerine” dair tartışmaların da yaşanmasına sebep oldu. Kimi Behzat Ç’nin aslında “sol eğilimli” olduğunu ve yaşananları göstermeye çalıştığını söylerken kimileri dizinin siyasi bir eleştiri getirmediği, dahası şiddetin yeniden üretilmesine aracılık ettiğini vurguluyordu.
Benzer bir tartışmayı filmin yönetmeni Serdar Akar’ın filmografisi üzerinden tartışmak mümkün mü? Yönetmenin Gemide, Barda ve hatta Kurtlar Vadisi: Irak filmlerine baktığımızda, Akar’a yönelik olumlu ve olumsuz eleştirilerin de aynı eksende hareket ettiğini görebiliriz: Söz konusu filmler memleketin gerçekliklerini tartışmaya açarken aynı zamanda eril bir şiddeti de yansıtıyordu.
Üç filmde de mevcut yasal, ahlâki ve siyasi sınırların dışında dolaşan bir grup erkekten söz edebiliriz. Bu sınırdışı durumun iradi veya gayriiradi olup olmaması çok önemli değil. Kimi kez mevcut simgesel düzenin dışına itilmiş, söz konusu simgesel düzenden dışlanmış da olabilirler; bazen de kendileri bunu istiyor olabilirler ki, çoğu kez bu iki durum birbirinin içine geçmiş halde görülür. Daha mühimi bu erkeklerin mevcut sınırlara şüpheyle yaklaşmaları, fırsatı ele geçirince bu sınırı ihlal etmeyi tercih etmeleri. Çünkü mevcut sınırların kendi sorunlarını çözmede yararlı olduğuna dair bir inançları yok. Dolayısıyla kahramanların sınırlara bir eleştiri getirdikleri ve simgesel düzenin sınırlarını tartışmaya açtıklarını söylemek mümkün. Bu bakımdan bu erkeklerin mevcut sınırlar dahilindeki yasalara uymayan ve hep bir fazlayı taşıyan-taşıdıklarını sanan kahramanlar oldukları söylenebilir.
Ancak sınırlara dair eleştirinin diğer yüzüne baktığımızda karşımıza çıkan şiddet unsuru kahramanların ikilemini iyi yansıtır: Kendilerini sınırlayacak bir yasanın olmadığına vehmeden (“Sonunu düşünen kahraman olamaz”) erkekler, mevcut düzenin dışına ancak yasadışı bir şiddetle çıkılabileceğini düşünürler. Oysa gayrimeşru şiddet onların tekrar yasaya dahil olmalarını sağlar. Dolayısıyla “sonunu düşünen kahraman olamaz” önermesi doğrudur: Sonunu düşünmeden hareket edebilen ancak “kahraman” olabilir. Vatanın mevcut (kâğıt üstündeki) yasalarını yeterli bulmayan kahraman ancak bu yasaların dışına çıkınca “vatan kahramanı” olur. Dolayısıyla burada yasanın içiyle yasanın dışının bir Moebius şeridi gibi hareket ettiğini söyleyebiliriz.
Serdar Akar’ın filmografisinde sınırlara dair eleştirinin kesilip, erkek kahramanların şiddet sarmalından çıkamayarak gitgide artan bir şiddete boğulmalarını da böyle açıklayabiliriz. Barda filminin sonunda başta açılan gediğin nasıl kapandığını görürüz: Simgesel düzene yönelik yasadışı şiddet bizzat yasa aygıtı tarafından yasadışı bir yolla başta söz konusu gediği açanlara yönelir ve gedik kapanır. Kurtlar Vadisi Irak’ta bir kişiyi kurtarmaya çalışırken yüzlerce kişiyi öldüren Polat Alemdar’ın durumu da aynıdır aslında. Bir kere yasadışına çıktın mı, gerisi gelir ve toparlayamazsın, bu sefer son dersin ama bitmez… Bu açıdan Polat Alemdar’ın yüz ifadesine yönelik eleştiriler haksızdır; Alemdar şiddetten çıkmak için şiddet uyguladıkça şiddette hapsedilen bir kişinin şaşkınlığıyla bakar. Bu anlamda sakarlıklarını düzeltmeye çalıştıkça daha da fazla sakarlık yapan Peter Sellers’a benzer.
Behzat Ç’ye baktığımızda ise yukarıdaki tartışmadan farklı bir unsurun yer aldığını görebiliriz: Behzat Ç -en azından kitaplarda ve dizinin başlangıcında- sınırların dışına çıksa da mevcut simgesel düzenin içinde hareket eder, dahası umursamazlıkla suçlanacak biçimde “cinayeti çözelim, gerisi bizi ilgilendirmez.” der. Başka bir ifadeyle yasanın dışına çıkmakla yasadışına çıkılmış olmadığını bilir ve sınırların içinde kalarak sınırları tartışmaya açar. Behzat amirin simgesel düzene bir eleştiri getirdiği söylenemez, aksine tam da onun içinde, gayrimeşru şiddetin de onun bir parçası olduğunu bilerek yaşar. Bu anlamda söz konusu umursamazlık sayesinde yazının başında da söylediğim gibi bir tekinsizlik üretir.
Behzat Ç’nin taşıdığı fazlalık buradan gelir; sınır dışına çıkanı belirlemek ve onu tekrar sınıra dahil etmek mümkündür; oysa sınırın içinde kalanı, dahası sınırın içine gömüleni (“ben olmuşum cinayet”) belirlemek kolay değildir. Behzat Ç. göz ardı edilse de sürekli geri dönen Gerçek’in sert çekirdeği gibidir.
Dizinin son sezonunun ve Behzat Ç: Ankara Yanıyor filminin eleştirilecek noktası da burada sanırım. Film ekibi dizi etrafında dönen tartışmaların ve güncel olayların hararetiyle Behzat Ç’den bir muhalif yaratma çabasıyla onun sınırla ilişkisinden ortaya çıkan tekinsizliği aşina hâle getirmeye çalışıyor. Simgesel düzenin sınırları dâhilinde, onun şiddetiyle biçimlenen bir eleştiri Behzat Ç’deki fazlalığı, ondaki sert çekirdeği ortadan kaldırıyor.