Murray Bookchin yetmişlerdeki toplumsal hareketlerin yenilgisinden sonra Amerika ve Avrupa, hatta Türkiye’de “yaşam tarzı anarşizmi” ismini verdiği bir hareketin ortaya çıktığından bahseder.(1) Toplumsal devrim hayali suya düştüğünden, bunun yerini bireyci, nihilist bir “isyan” fikri alır. Bookchin’e göre postmodernizmin toplumsal hareketlere olumsuz bakışıyla beslenen bu düşüncenin en önemli özelliklerinden biri doğaya dönüştür. Düşünürün belirttiği gibi asıl ironi de burada ortaya çıkar. Doğaya dönüşü hedefleyen, irrasyonel davranan, dahası dile sahip olmayan “ilkel” adamı özleyen yaşam tarzı anarşizmi kendi propagandasını “uygar dünyanın” araçlarıyla, internet üzerinden, yazıyla ve dille gerçekleştirir. Toplumsal hareketlerin önüne ket vuran bu anarşizm, iddia ettiğinin aksine karşı olduğu postmodern-liberal ideolojinin zıt ucu değil, onun bir parçasıdır. Mevcudiyetini söz konusu ideolojinin “tersi” olmakla sağlar. Bu yüzden kapitalizm bu “kaçıştan” rahatsız olmaz, aksine yeni bir pazarın habercisi olduğu için gayet memnundur. Nitekim aynı hareket seksenlerin “yuppie’lerini” etkilediği gibi, günümüzün organik beslenme, sağlıklı hayat ve “güneye yerleşme” merakı da bunları hatırlatır.
Son dönemde sinemada karşımıza çıkan “doğaya kaçış” filmlerinde de benzer bir durumun söz konusu olduğunu söylemek mümkün. Cebindeki paraları yakıp çantasına doldurduğu kitaplarla doğada yaşamaya başlayan Özgürlük Yolu (Into the Wild, 2007)’nun kahramanı doğaya kaçmasına kaçar ama onu tanımadığı için zehirli bir bitki yüzünden ölür. Çakı Gibi (Swiss Army Man, 2016)’nin kahramanı için doğa, mücadele etmekten korktuğu şehirden uzaklaşmak ve hayali arkadaşıyla yaşamak istediği bir kaçış alanıdır. Mark Ross’un yazıp yönettiği Kaptan Fantastik’teyse söz konusu doğa-uygarlık çatışması daha açık tartışılır. Burada da doğa, kendi başına bir varlık olarak yer almaz, sakinlerinin uygar dünya karşıtlığının nesnesi haline gelir; dolayısıyla uygar dünya olmadan kendi başına var olamaz. Nitekim filmi üçe bölersek tez ve antitezin nihayetinde bir senteze vardığını görürüz.
Tez: Fantezi Olarak Doğaya Kaçış
Ben, karısı Leslie ile birlikte satın aldıkları bir ormanlık arazide yaşıyordur. Çocuklar burada kendi kendilerine avlanmayı ve dövüş sanatlarını öğrenir, topluca spor yaparlar, kitap okuyup klasik müzik dinlerler. Ben ve Leslie için burası ideal bir dünyadır. Kapitalist uygarlık ve Leslie’nin zengin ailesi uzaktadır; çocuklarını sistemin istediği gibi değil, kendi istedikleri gibi eğitirler. Doğanın şartları zorludur ama Ben çocukların bunları kendi başlarına aşmasını çoğu kez otoriter bir tavırla ister. Çocukların Kamboçya’da katliamlar yapan Pol Pot’a veya Mao’ya düşkünlükleri de toplumsal olandan kaçan bu küçük anarşist komünün otoriter yapısına işaret eder. Ben’e göre kitaplardan ve doğadan öğrenilmeyecek hiçbir şey olmadığı için diğer insanların arasına katılmaya veya okula gitmeye gerek yoktur. Yeme içme ihtiyaçlarını kendileri giderdikleri için elbette çalışmaya da. Dahası söz konusu ailenin “uygar dünyaya” gitmek zorunda olduğu kısımda gördüğümüz gibi hırsızlık da bir suç değil ama bir özgürlük eylemidir. Ben’in kurduğu bu küçük ama özgür dünya, Leslie’nin depresyon tedavisi gördüğü hastanede intihar etmesiyle sekteye uğrar. Budist olduğu için yakılmayı isteyen Leslie’nin vasiyetine rağmen ailesi ona bir cenaze töreni düzenleyecektir. Kayınpederinin tehdit etse de Ben ve çocuklar, bu sefer “Leslie’yi özgürleştirme eylemi” düzenlemek üzere şehre giderler. Burası Ben’in komününün antitezidir.
Antitez: Kapitalist Uygar Dünya
Kahramanlarımızın uygar dünyayla teması elbette çatışmalara ve bu çatışmalardan doğan komik olaylara sebep olur. Çocuklar kolanın, hamburgerin veya Adidas’ın ne olduğunu bilmez. Bilgisayar oyunu karşısında dehşete düşerler, evin içinde uyuyamadıkları için bahçede yatarlar, kuzenleri okula gitmesine rağmen okula gitmedikleri halde onlardan daha bilgilidirler. Burada komünle uygar dünyanın arasındaki çatışmayı açıkça, hatta yer yer karikatürize bir halde görürüz. Bu çatışma Ben’in kurduğu dünyaya olan özgüvenini de belli eder; Hıristiyanlığa inanmadıkları, okula gitmedikleri, modern dünyaya dair bilgi sahibi olmadıkları için ailesinin diğerlerinden daha özgür olduğunu, dahası “üstün” olduğunu ima eder. Çocuklarıyla klasik Amerikalıların aksine açık açık her şeyi konuşmaktadır, küçük çocuklarına -onlara avlanmaları için bıçak veya ok alarak- yetişkin muamelesi yapar.
Dikkatle bakıldığında Ben’in bütün çatışmasını uygar-kapitalist dünyanın varlığı ile kurduğu görülür. Dolayısıyla kendi “özgürlüğü” uygarlığın varlığıyla belirlenir; onu görmezden gelmektense sürekli onunla çatışarak var olur. Dolayısıyla kendi özgürlüğü çatıştığı uygarlık olmazsa olmayacak gibidir. Noel yerine Noam Chomsky gününü kutlamaları bunun bariz örneklerinden biridir; Ben, İsa’yı reddeder reddetmesine ama yerine Chomsky’yi koyar. Muhalifliği uygarlıkla sürekli zıtlaşma, onun antitezini sunma ve steril bir inkâr üzerine kuruludur. Filmin son kısmında tez ile antitezin buluşması da bunu gösterir: Ben çocuklarının başına gelecek tehlikeleri görünce uygar dünyayla müzakere masasına otur.
Sentez: Ava da Giderim Okula da
Filmin son sahnesi, Bookchin’in bahsettiği yaşam tarzı anarşistlerinin ideal dünyasını resmeder: Doğa içinde yaşayan, organik beslenen, kahvaltı masasında kitap okuyan çocuklar okul arabasının gelmesini beklemektedir. Ben’in kendince özgürlük anlayışı uygarlıkla yaptığı küçük anlaşmayla bozulur. Anarşist komünün kapıları kapitalist dünyanın nimetlerine açılmıştır. O zaman yazının başlığına dönerek şu soruyu sormaktan beis duymamak gerekir: Ben, Amerika’ya karşı gelmesine gelmiştir ama bu nasıl bir direnişi ima etmektedir?
Burada yaşam tarzı anarşizmi kadar muhalif duruşun eleştirisine değinmek gerekir. Uygarlığın tezlerine sadece antitezlerle cevap vermek muhalefet, karşı çıktığın dünyadan kaçıp kendi kabuğuna çekilmek özgürleşmek midir? Direnmenin formülü söz konusu ikili karşıtlıkların yapaylığının uzağında aranmalı belki de: Kendi komününü kurup mevcut sistemden uzaklaşmak yerine, toplumsalı küçük görmektense onun gücünü arkana alıp mevcut sistemin içindeki çelişkili dinamikleri kullanarak mücadele vermek. Dolayısıyla her şeyi eleştiren steril bir muhalefet yapmak yerine güncel taleplerde bulunan bir direniş göstermek.(2)
(1) Murray Bookchin, Toplumsal Anarşizm mi, Yaşamtarzı Anarşizm mi, çev. Deniz Aytaş, Kaos Yayınları, 2005.