Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
15.03.2011 Gölgeler ve Suretler Gerçekle Kurmacanın Kesiştiği Yer Celil Civan

Cenneti Beklerken’de (2006) minyatürle pentürü ve bunlar üzerinden Doğu ile Batı’yı mukayese eden, Nokta’da (2008) hat sanatına ve bu sanatla birlikte insanın da “hatlarına” eğilen Derviş Zaim’in son filmi Gölgeler ve Suretler (2010), meselesini Karagöz perdesinin imkânları eşliğinde irdeleme çabası gösteriyor.

 

Söz konusu çaba filmin adından itibaren gerçekle kurmacanın iç içe geçtiği bir mıntıkada hareket ediyor. Bu, filmde yarı deli Cevdet’in anlattığı hikâyedeki kadar “yalın” da değil üstelik. Cevdet çocukken bir Karagöz temsilinde, perdenin arkasında ne olduğunu görmek için perdeyi yıkar. Karagöz ustası da “gölge yerine gerçeği” aradığı için Cevdet’i tebrik eder. Bu kısa hikâye, perdedekinin gölgeden ibaret olduğunu anlatır. Gölge yerine gerçeğe odaklanmalıdır insan. Ama film boyunca Zaim başka bir şeye de işaret eder: Gölge yalan veya hayali değildir; gerçeğin bir parçasıdır da. Dahası gerçeği anlatmak için “perde”den başka bir şey de yoktur elimizde…

 

Nitekim perde kadar filmdeki karşıtlıklara zıt ikilikler veya kestirmeden paradokslar demeye de gelmez: Perde kimi kez silahların toprak altından çıkarılmasını örter, bazen “babamı bulun” diyen kızın öfkesiyle yere çalınır ama filmin ana hikâyesi kaybolan bir Karagöz ustasıdır da. Dolayısıyla film basitçe gölgeyi de tasviri de es geçmez, Karagöz perdesinin gerçeği engellemekten başka bir işe yaramadığını söylemez, gerçeği görmek için perdeyi yıkmamız gerektiğiniyse hiç vurgulamaz. Tam tersine tıpkı Kıbrıs gibi bir kurulup bir yıkılan, yerinden edilen, dahası ertelenip ötelenen bir perdeden bahsedip durur. Bugüne kadar dile getirilmemiş bir gerçeği, 1960’lı yıllarda Kıbrıs’da yaşananları dile getirirken anlattıklarının gölge ve suretten ibaret olduğunu da ima eder. Filmin sonunda Karagöz ustasının ortaya çıkması ve hem oyunu izleyenlere hem de filmi seyreden bizlere “kıssadan hisse” vermesi perdenin işlevine dair indirgemeci bir yaklaşımın yanlışlığını işaret eder.


Adada yaşananlar da gerçeğin ne kadar kırılgan olduğunu göstermez mi? Düne kadar komşu, dost, arkadaş olanlar kısa bir süre içinde birbirine düşman kesilir. “Gerçekte” hiçbir suçu olmayan masum iki çoban suçlu diye öldürülür. Çaresiz kalınca kardeşine giden Karagöz ustası aslında kardeşiyle küstür. Birer kurmacadan ibaretmiş gibi görülen Karagöz tasvirleri gerçek hayatta uğursuzluklara sebep olur. Kötü ruhları kovmak için damlara serpilen golifalar bu kez insanlardaki kötülüğü uzaklaştırmak için kullanılır. Kurmacanın da, mitin de, tasvirin de gerçekle, yaşananla, olan bitenle kesiştiği, bütün bunların birbirine sirayet ettiği bir alandır burası. Dahası gerçek dediğimiz hikâyelerin, gerçek oldukları kadar “hikâye” olduklarını da unutmamamız gerektiğini gösterir.

 

Perdenin, kurmacanın gerçekle ilişkisi, gerçeğin kırılgan veya hikâyeden ibaret olduğunu söylemekle kalmaz ama kurmacanın gerçeği göstermek için kullanabileceği imkân sahasının genişliğini de ima eder. Adadaki siyasi durum ne kadar “de facto” (gerçekte) olsa da, iki toplumun tarihsel bilinçdışı karşılıklı “düşmanlık, zulüm, saldırganlık” hikâyeleriyle şekillenmişse de perde, toplumsal yüzleşme için bize bir imkân sunar. Elimizde perdeden ve hikâyelerden başka bir şey olmaması, gerçeğin uçuculuğu kadar “başka hikâyelerin mümkün” olduğunu da söyler.

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - [email protected] Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..