Çağan Irmak Unutursam Fısılda filmiyle Cem Başeskioğlu’nun Sen Ne Dilersen filmini mi taklit etti, emin değilim ama Irmak’ın son filmiyle “Çağan Irmak’ı” fazlasıyla taklit ettiği ortada. Unutursam Fısılda, Irmak’ın filmografisi boyunca kullandığı birçok unsuru gene epeyce dengesiz bir biçimde ortaya koymasıyla dikkat çektiği gibi Irmak sinemasına özgü göstergelerin aşırı kullanımının filmi bir nostaljik romantizmden çıkarıp tam bir kitsch ve parodiye dönüştürdüğünü de kanıtlıyor.
Irmak’ın seyirciyi duygusal gel-gitlere sürüklemeyi sevdiğini Babam ve Oğlum, Issız Adam, Dedemin İnsanları gibi filmlerinde gördük. Aynı filmlerde Irmak’ın bugünü dahi anlatsa hep geçmişe dair göndermelerde bulunduğuna, kahramanların geçmişleriyle -hesaplaşmasalar da- hesaplaşır gibi yaptıklarına tanık olduk. “Hesaplaşır gibi” yapmaları ifadesi önemli, zira Irmak’ın filmleri geçmişi hesaplaşılacak bir unsur gibi kullanırken onu fazla estetize ediyor ve böylece geçmiş, tanıklık edilecek bir tarih ve hafıza olmaktan çıkıp iyisi ve kötüsüyle (ama çoğu kez kötünün üstünü örtecek derecede daha çok iyisiyle) bir pırıltılı oyuncak yığını olarak beliriyor.
Unutursam Fısılda, bunun en aşırı ve kitsch örneği olarak karşımıza çıkmakta. Çağan Irmak filmde 1970’lerde bir aşk hikâyesinden dolayı araları bozulan iki kız kardeşin bugün yeniden bir araya gelmelerini geçmişe bol bol atıf yaparak anlatıyor. Şarkıcı olmak isteyen Hatice’nin evini terk edip İstanbul’a gitmesini ve Ayperi ismini alarak ünlü bir pop şarkıcısı olmasının hikâyesine odaklanan Unutursam Fısılda, 1970’lerin “oyuncaklarını” öyle bir dizge içinde sunuyor ki bütün film nostaljik bir kitsch ile parodi arasında gidip geliyor. Oyuncuların aşırı jestleri, replik ve tiradların kimi kez teatral bir hava alması, dönemin bir klip estetiği içinde yansıtılması, İstanbul’daki gençlerin “çiçek çocukları” gibi yaşıyor gösterilmesi, erkek kahramanlarının saçlarının peruk olması, filmi yetmişlere dair bir tanıklıktan çıkarıp yetmişlerin bir fantezisi haline getiriyor; üstelik geçmişi bugün satın alınabilecek retro bir ürüne dönüştürüyor.
Günümüzde geçmişin bu şekilde meta haline gelmesi, özellikle çok büyük değişimler geçiren, fazlasıyla hareketli toplumların kendilerini bağlamak isteyecekleri bir nesne aramaları sebebiyle anlaşılabilir belki de. Bugün hemen her yerde retro’nun öne çıkması, “vintage” ürünlerin gözde olması, 80’ler-90’lar partilerinin yapılması özellikle orta-üst orta kesimin sınıfsal bilinci kadar sınıfsal rahatsızlıklarını da gösteriyor.
Filmin anlattığı “masalsı” hikâyeye göz attığımızda geçmişin bugünün kimi arzuları doğrultusunda yeniden üretildiğini görüyoruz. Etnik, dini, sınıfsal kimlikleri bırakalım, “anarşinin” bile olmadığı, İspanyol paçalı ve bağrı açık çiçek çocuklarıyla dolu, fazlasıyla “beyaz ve seküler” bir geçmiş fantezisi bugün kimi sınıflarda karşılığını bulmuyor değil. Unutursam Fısılda’nın söz konusu sınıfsal söylemini düşündüğümüzde filmin 29 Ekim’de vizyona girmiş olması tesadüf olmasa gerek.